29 Nisan 2010 Perşembe

Çatlak Patlak Yusyuvarlak...

Çatlak patlak yusyuvalak kremalı börek sütlü çörek... Bu tekerlemenin buraya kadar olan kısmının bir hamileyi tasvir ettiğinden okadar eminim ki artık :)) Çatlak ve patlak öte yandan da yusyuvarlak olan göbeğinize depolamak istediğiniz börek ve çörekleri özetliyor işte... Mideniz ne kadar yanarsa yansın umursamayıp doldurmak istiyorsunuz.. Öyle bir haldeyim.. Bu arada karnından dürtülünce gıdık alan ben içeriden de dürtülünce gıdıklanıyor muşum. Geçen gün onu farkettim :)

Geçenlerde doğum günümdü :) Koca saolsun ofise abim saolsun kahvaltıya gideceğimiz annemlerin evine çiçek göndermiş ikisini de karşılamak nasip olmadı. Ben yokken başkaları almış :) Çok da severim halbu ki çiçek karşılamayı çok da nadir olur :D İnsan aynı günde 2 taneyi de kaçırır mı!

Bu aralar izledim bişeyler ama hala yorum yazamadım. Hepsini burada toptan yazsam olmaz mı, olur neden olmasın :D

Çok Film Hareketler Bunlar

Aynen tvdeki gibi skeçlerden oluşarak ilerleyen ancak tvde güldürebildiği kadar güldüren bir film olmuş bence. Farklı olarak film tekniklerinden yararlandıklarını savunan Esere rağmen ben sahnede hareket eden bir araba yapmak için yandaki ağaçları geriye doğru yürütmelerinden çok daha keyif aldığımı belirtmeliyim. Öte yandan skeçler arasında güzel geçişler olsa birbirine bağlansa falan diye bişey bekledik ama onlar bize çok beklersiniz diyerek anca sıra sizin skeçte falan gibi bayat esprilerle bağlantıları kurdular. Sanırım 9 tanek skeç bulunuyordu. En uzun, en sıkıcı ve en saçma olan skeç Elalem Ne Der adlı bir skeçti ve sonunu müzikale çevirmiş olmaları bile bence kurtaramamıştı. Gel gelelim This is Kilyos adlı film fragmanı şeklinde yapılmış yer yer Hollywood filmlerine atıfta bulunan bir skeç vardı ki işte o beni güldürdü :) Birde bisikletlerle alakalı bir skeç vardı gülünebilecek. Film artık zaten bilmem kaçıncı haftasında. Gidip izlemeye değmeyeceği kanaatindeyim. Seney zaten tv de gösterilir o zamana kadar da televizyondaki skeçlerden izlemeyerek oyalanılabilinir.

Dersimiz: Atatürk

Filmin çok güzel olduğunu bir kaç kişiden duyduğum için gitmek istedim. Fakat abartıldığı kadar olduğunu düşünmüyorum Çocuklara yönelik hazırlanmış olsa da çok daha iyi olabilirdi bence. Oyunculuk desen gerçekten sıfırdı. Ne çocuklar ne de aile üyeleri doğru düzgün rol yapamıyor hele başroldeki çocuk oyuncu Batuhan Karacakaya berbat ötesiydi. Filmlerde rol almak yerine sakız gibi uzayan dizilerde rol alsa daha iyi olabilir. Çetin Tekindor'a diyecek sözüm yok ama o da filmi kurtaramamış. filmde bu çocuklar bir ödev için Çetin Tekindor'dan kendilerine Atatürk'ü anlatmalarını istiyor. %50'si çalışma odasında geçen film eski görüntülerin fotoğrafların vs projektörden izlenmesiyle şekilleniyor. Arada girip yorum yapan sanatçılar, ne alakaysa Uğur Dündar ve olması gerektiğine inandığım tarihçiler ve Atatürkçüler orada çocuklarla iletişimdeymiş gibi merhaba, hoşçakalın, öyle değil mi çocuklar gibi şeyler söyleyip filmi basitleştirirken odadan onları izleyen çocukların yapmacık cevapları insanı çileden çıkartıyor. Çok çok sıkıldığım bu sahneler bir yana filmde güzel mesajlara da yer verildiğine inanıyorum. Atatürk'ün sanat sevgisi ve sanatçıya olan saygısı ile doğa sevgisi bunlardan birkaçı. 15 yaş daha küçük olsam belki bana hitap ederdi ama kocaman insanların bu filme çok güzeldi demesini garipsiyorum... Konu ve mesaj olarak güzel, film olarak kötü idi vesselam...

Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?

3D izlemediğim için o konuda yorum yapamayacağım ama 3D izlesem eminim çok daha güzel olacaktı. Ben animasyonları çok severim çok da gülerim. Tr olması genellikle daha çok hoşuma gider çünkü kültüre yönelik espriler de işin içine katılır. Shrek ve Ice Age serilerindeki gibi çok eğleneceğimi düşünerek gittim. Fakat bu animasyonun yer yer eğlenceli yer yer durağan olduğunu farkettim. Her daim eğlence vaadetmiyor insana. Ama yine de sıkılmadan izletiyor kendini. Çocuğun sürekli tekrarladığı "Ama sen her tarafımı gösterdin" lafının ne demek olduğunu bir türlü kavrayamadım. Eminim orjinalinde işe yarar bir cümledir ama çevirirken katletmişizdir. Öte yandan her zaman mutlu sonla agucuk bugucuk biten animasyonlardan da sonunda en kötü sona kavuşup izleyen 8 yaş altı çocukları şoka sokan animasyonlardan da değil. Sonu orta halli hoş bir sondu yani. Sinema da bir sürü çocukla beraber izledim filmi ve farkettim ki büyüklerin güldüğü esprilere onlar gülmüyor onların güldükleine de biz gülmüyoruz. Her animasyon mu böyledir yoksa bu animasyona has birşey midir çıkartamadım. Bundan sonrakilerde dikkat ederim. Son olarak 3D izlenmeli diyorum ki durağan dediğim yerlerde manzaranın tadını çıkartabilin...

NOT: Aslında hamilelik ve annelik ile ilgili bir blog açma niyetindeyim çünkü o konuda konuşmak istediğim çok şey var.

15 Nisan 2010 Perşembe

Eyyvah Eyvah


İtiraf ediyorum bedava olduğu için izledim. Para verip gitmezdim. Ata Demirel'e karşı bir soğukluğum var zaten. Bana hiçbir zaman komik gelmemiştir. Bir çoğumuzda var olan "Kilolu insanların kendisiyle barışık olduğunu kanıtlamak için neşe dolu ve komik görüneceği" gibi genellemelerimizden faydalandığını düşünürüm hep. Orda burda çıktığı programlarda bi ton espri yapar taklit yapar güya yıkar döker ortalığı ama bende bir tebessüm bile oluşmaz. Nitekim bu filmde de pek gülmedim. Ama para verip gidilse de kendinizi biraz gevşek bırakıp gülmeye odaklanırsanız siz gülebilirsiniz.

Film annenannesi ve dedisi ile yaşayan, klarnet çalarak para kazanan saf bir Egeli delikanlılın başından geçenleri konu alıyor. Bu eleman köyünde çalışan hemşire kıza aşık. Kızı izlemediğim halde reklamlarından bile rahatsız olduğum Ihlamurlar Altında dizisiyle kariyerine başlayan yaşı ilerlediği için bence artık olgun rollere geçmesi gerekirken Küçük Kadınlar dizisinde tazecik bir üniversite öğrencisini canlandırması uygun görülen güzel olmadığı kadar şirin de olmayan ve tarafımdan hazzedilmeyen Özge Borak canlandırıyor. Normalde anlaşılacağı üzere sevmem ama bu filmde sanırım rolüne uymuştu ki gözüme çok batmadı. Ata'nın canlandırdığı esas delikanlı bir gün aslında bir babasının olduğunu öğreniyor ve elinde eski bir adres ve fotoğraf ile İstanbul'a onu bulmaya gidiyor. Bu arama macerasında Demet Akbağ'ın oynadığı Seda Sayan taklidi Firuzan adlı bayanla tanışıyor ve film böyle şekilleniyor. Pek de orjinal bir senaryo değil yani.

Zihnimde güldüğüme dair hatırladığım tek sahne bir emlakçıda şahit oldukları olaydan yırtmak için yaptıkları kör taklidiydi. Şiveler ve klarnetle çalınan "Asker Ettiler Beni (uçun kuşlar uçun İzmir'e doğru)" türküsü filmde hoşuma giden şeylerdi. Öte yandan kendileri bu filmi çekerken çok eğlenmiş olacaklar ki devam filmini de çekmeye karar vermişler. Zira film dönüş yolunda zırt diye bitiveriyor. Nooldu ya bu yazılar da nereden çıktı dedirtiyor ama sonrasında off neyse ne olacaksa olsun bana de diye de kendisinden vazgeçirtiyor. Dolayısı ile:

Neko'ya Kalanlar:
-Ata Demirel hakkında değişmeyen fikirler
-Demet Akbağ bu yaştayken nasıl bu fizikte gibi çelişkiler
-Görmenem gereken birşey gördüğümde yapmam gereken kör taklidi
-Birini suçlamak isterken kullanacağım -Siienden Ötürüüüg- repliği

14 Nisan 2010 Çarşamba

Olan Biten Bülten 2


Vee küçük prens nihayet teşrif etti :) Liva sonunda tombik bebişini kucağına aldı bu sabah. Tosunlukta maşallahı olan bu bebek annesini yormadan kendi gazını kendisi çıkartabilecek kadar da akıllı ve becerikli. Sağlıklı ve uzun bir ömrü olur inşallah. Şimdi büyük bir mutlulukla bir teyzelik sorumlulğu daha yükledim sırtıma. Kendisi de istedigi surece uzakta olsam da hep yanında olacagim :) Yüzümde maske ile gitmek zorunda kaldım çünkü hala boğazımdan gitmedi hastalık. Kucağıma da alamadım arkadaşımı da öpemedim. Aslında iyileştim sayılır sadece boğazımda kalınca bir ses kaldı. Bu gece de onu atarsam turp gibi olacağım. Ama riske atmak istemiyorum ikisinide. Böyle bir balon alıp gittim hastaneye :) Seviyorum ben bebek görmeye giderken balon götürmeyi.


Üds'den 87.5 almışım. Aferin bana gurur duydum kendimle. Şu anlam bütünlüğünü bozan cümlenin bulunmaya çalışıldığı gıcık paragraflar korktuğum kadar kötü değilmiş demek ki :) Kızım karnımdan karnımdan kopya vermeseydi yapamazdım tabii. Hadi bitanem sıra KPDS'de.


Dün resmen bunalımdaydım. Karnımda, krem kullanmama rağmen, hamilelik yüzünden oluşmuş 4 çatlağı farketmemle başladı herşey. Güzel karnım çatladığı için hamileliğime kızdım, sonra biricik kızıma kızıyor olduğum için kendime daha çok kızdım. Buna bir çözüm bulamayan tıp dünyasına ve kozmetikçilere kızdım ve karnım annemin karnına benzeyecek diye mahfoldum. Sonra hiçbir kıyafetimin güzel olmadığını, hiçbirşeyin üzerimde güzel durmadığını farkettim. Giymek istediklerimle ayakkabı çizme vs kombinleri yapamadıkça beter oldum. Yatağın üstü kıyafet yığını oldu ben gene de giyinemedim. Sonra yeni yıkadığım saçlarım bir türlü şekle girmedi öyle yaptım olmadı böyle yaptım olmadı iyice bunaldım yoruldum sıkıldım somurttum...Kendimi hiç güzel hissetmedim çok üzüldüm. Koca beni sinemaya götürdü alışveriş merkezi gezdirdi, Mudo'dan 2 tane hamileyken de sonra da giyilebilecek gömlek alınca rahatladım. Bu gün kendimi güzel hissediyorum. Çatlaklığım tescillense de güzel bir kızım olacağı fikri beni mutlu ediyor. Bir buhran daha başarıyla atlatılmıştır!!!

13 Nisan 2010 Salı

Bedava Verseler Giderim!!!


Bedava verseler almam derler ya, ben alırım :)) Neden almayayım. Nitekim Ankara forum salı günleri sinemasını üniversite öğrencileri ve kamu personeline bedavadan açmış durumda. Sinema hakkında nette yazılanları bir okusanız hayatta gitmezsiniz. Soğukmuş, koltukları rahatsızmış, kirliymiş, yan salondaki filmin sesini de dinliyormuşsun, çalışanlar kabaymış, doğru dürüst eleman yokmuş, biletteki yer aldığın koltuk çıkmıyormuş, it kopuk doluymuş vs. vs..

Ben zaten heyecanla beklediğim, keyifle izlemek istediğim filmler için sinemaya giden bir insanım. Bu filmler de zaten tek tük denk gelir ve gittim mi de iyi bir yerde sorunsuzca izlemek isterim. Öte yandan bedava bilete neden hayır diyeyim :)))

2 haftadır gidiyoruz koca ile. Çok da menunuz. Biletler bedava olunca olumsuz hiçbirşeyi görmeyiveriyor insan. Şimdi önceden saydığım olumsuzluklara dönersek:

Soğukmuş: Bilmemki havalar mı ısındı ben mi kalın giydim hiiç öyle değildi...

Koltukları rahatsızmış: Koltukların en kenardakiler hariç hepsinin çift koltuk olması yayıldıkça yayılma imkanı veriyor. Rahatsız gelmedi bilakis Kocaya yaslandım da izledim..

Kirliymiş: Eh canım kullanılan her salon kirli olur, buranın salonları da öyle çok kirli değildi. Ama tuvaleti gerçekten korkunçtu!!! Bunu hiçbir bedava yok edemez!!! Ki aslında bu da wc kullanma kapasitesi olmayan bağda bahçede doğaya salmaya alışmış insanlarımızdan kaynaklanıyor bence. Tuvalet kağıdını çöp yerine yere atan, çıkarken sifon çekmeyi beceremeyen insanlardan...

Yan salondaki filmin sesini de dinliyormuşsun:
Sadece o filmin sesi yüksek iken sizin izlediğiniz filmin sesinin alçaldığı anlarda :) Odaklarınısan onu bile farketmiyorsun yani.. =P

Çalışanlar kabaymış: Görüdğüm kadarıyla hiç ters birşey olmadı. Tamam kibarlıktan kırılmıyorlar ama asla saygısızlık da etmiyorlar.

Doğru dürüst eleman yokmuş: Vardı vardı. Ama biraz savsak çalışıyorlardı. :)

Biletteki yer aldığın koltuk çıkmıyormuş: Biz böyle birşey yaşamadık ama yaşasan da olsun sen de bulduğun yere oturursun :)

İt kopuk doluymuş: Özellikle bedava diye böyle olabileceğini savunan insanlara sesleniyorum!! Kimlikleri o kadar ince ince inceliyorlar ki her elini kolunu sallayan giremez! Öğrenci kimliğimi bandrol süresi geçmiş diye kabul etmediler, kamu kimliğini kullandım. Gelen insanlar zaten ya ailesini getirmiş kamu görevlileri yada üniversite öğrencisi. Normal bir salondan ne farkı olabilir ki.

Biletlerin bedava oluşu bana ayrı bir optimizm kazandırmış olabilir. Öte yandan ücretli alınacak olursa da 6tl'ye hemde gençtürkcell indiriminin de geçerli olabilidiği bir yere ancak bu kadarı diyorum. Ücretli gidecek olsam gitmeyeceğim filmleri izleme şansı buluyorum fena mı...

9 Nisan 2010 Cuma

Dayanmalıyım...


Hastayım. Çok hastayım. Nezle oldum burnumun sağ tarafı, dişlerimin sağ tarafı ve beynimin sağ tarafı sızım sızım sızlıyor. Her hapşuruşta beynimin parçaları burnumdan fırlayacak gibi geliyor. İlaç kullanamıyorum, 3 gündür boğaz ağrısı dolu sabahlara uyanıyorum. Bu halimle hala işe geliyorum evde kalıp uyumak istiyorum. Hafta sonu da derya kadar işim var. :(( Batsın bu dünyaaaa...

Dahası Koca'yı şehir dışına yolladım :( Össde görevli. Beni nazlayacak baş eleman da gitti. Gerçi anneme sığındım ama genede... Oooff of.

8 Nisan 2010 Perşembe

Tim Burton-Alice in Wonderland


Koskoca başkentte sadece kentparkta 3D gösterildiğini, her yerde Tr seslendirme olduğunu ve yanıma hevesli bir eküri bulamadığımı düşündüğümüzde aylardır heyecan içinde bekledğim bu filmi yaşama anlarım hayal kırıklıkları ile başladı. Beklesem dvd alsam 3 boyutlu izleyemeyeceğim, gitsem izlesem Tr diye sinir olacağım. Durdum durdum gösterimden kalkmasının son günü gittim izledim filmi :) İyi ki de izlemişim kaçırsam üzülürdüm. Dvdsini her halükarda alacağım nasıl olsa sinema tadını da yaşamış olayım...


Çılgın Şapkacı
Mad hatter diyorum başka bişey demiyorum. Bu jhonny Depp nasıl birşeydir ben anlayamadım gitti. Adam ne kılığa girerse girsin beni cezbedebiliyor. Her zamanki gibi şahaneydi. Burada bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim...
-Koca arkadaşına dert yanıyor
"Bu Neko Alice'e gitmek istiyor deli gibi."
"E gitsin abi ne var"
"Ya acayip acayip şeyleri seviyo bide Jhonny Depp var onda ya ondan, adam da bişeye benzese bari" (Kıskanıyo beni)
"Kim di o ya filmden göstersene bi şurdan" (Bilmemesi beni şaşırtıyor, Bilgisayara yöneliyorlar ve koca yukarıdaki resmi gösteriyor. Kısa bir şok anı ve ardından kahkahalar...)
"Abi bunu mu kıskanıyorsun ya. Yok artık!! Boşver gitsin ne çıkacak bundan"
Aah ah bilmiyorlar ki ben onu her haliyle severim :D
Filme dönersek, mimikleri ve hareketleri çok güzeldi. İnanılmaz keyif aldım, saflıklarına güldüm. Kırmızı kraliçenin kafasına yaptığı iltifatlara bayıldım.

Diğerleri
Alice'i oynayan kızı fragmanlardan sevmemiştim çok soğuk gelmişti ama filmde ona da ısındım. Kırmızı kraliçe muhteşemdi. O kafayı film boyunca nasıl o kadar büyük yapabilmişler öyle. Üstelik hiçbir yerde göze çarpan bir hata olmadan. Kekini çalanı aradığı sahne çok komikti. Öte yandan Anne Hathaway'i sevmeme rağmen filmde bana çok itici geldi. Bir arkadaşımın da değimiyle kadını resmen travestiye çevirmişler. Beyaz tamam ama zaten iri olan gözler ve dudaklar öyle bir boyanmış ki gözü resmen rahatsız ediyor. Çekin şunu algım bozulacak diyecektim :) Cheshire Kedisini çok güzel yapmışlardı pofuduk tombul ve ukala. Çılgın şapkacının şapkasına sulanması çok şekerdi.


Mekan ve Kostümler
Tam Tim Burton dan bekleneceği gibi harikaydı. O fantastik dünyada yer alması gereken herşey layıkıyla gösterilmişti. Ayrıca bu masalın diğer çocuk masalları gibi şen şakrak neşe dolu, mutlu sonla biten, aşk dolu olan bir masal olmadığını da varsayarsak masalın özünü ve gotik yanını Tim Burtondan daha iyi yansıtabilecek biri olabileceğini de düşünmüyorum. Ellerine sağlık! Bence her karakterin kostümü çok ayrıntılı ve özenliydi. Alice büyüdükçe ve küçüldükçe doğal olarak elbisesi değişiyordu. Mekanlar ve renkler beni çok tatmin etti. Rengarenk bir çocuk filmi beklentisiyle giden birçok kişi hayal kırıklığına uğramıştır çünkü ne bu masal öyle bir masal, ne de bu film öyle bir film. Tr gösterime girmesini ben çocuk filmi olarak görülmesine bağlıyorum ama 5 yaşında bir çocuğun da izlerken korktuğuna şahit arkadaşlarım var...

3D
Avatar kadar muhteşem olmasa da bence gayet iyiydi. Daha önceden izlediğim diğer üç boyutlu filmlerle karşılaştırdığımda onlardan daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Ama avatar bir başkayıd tabii ki.

NOT
Filmin sonunda Alice ile Çılgın şapkacının öpüşeceklerini bir çok kişi gibi ben de düşündüm. Ama bence bu beklentimin kaynağı sık sık ikisi arasındaki ilişkiyi resmeden Bri-chan'in illüstrasyonları. Bakınız aşağıdaki gibi...


Son olarak:
Bir kuzgun neden çalışma masasına benzer? :)))

3 Nisan 2010 Cumartesi

T-shirtünde Ne Yaziyor?


Yazılı t-shirtler yıllardır modadan düşmedi. Ne yazdığı bir çok insanın umurunda değil. Hiç umursamadan alıp giyiyorlar inanamıyorum. Yazılar çoğunlukla ingilizce tabiiki çünkü öylesi çok daha karizmatik (!)

Bir keresinde bir alışveriş merkezinde bir adamın üzerinde gördüğüm t-shirt beni deli etmişti. Hala çok pişmanım gidip farkında mı diye sormadığıma. Göbek kısmında aşağıyı gösteren bir ok, üzerinde de -Free Pony Ride- seklinde bir yazı vardı. Şimdi bu Salak adam için üç seçenek var! (her üç halukarda da salak) Ya at binme değimi ile okla gösterilen kısmın ilişkisini bilmiyor, dahası pony gibi küçük atlara daha çok çocukların bindiğinden haberi yok ve bunu free yaparak ne halt ettiğini anlayamamış! Ya ne yazdığından bi haber öylesine giymiş... Ya da ki en kötüsü herşeyden haberdar ve bundan memnun olacak kadar şerefsiz... Ben ikinci seçenek olmasını umuyorum ki yanında aile görünümünde birileri de vardı. Ama bu onun bu t-shirti boyle giyip dolaşabilmesine kılıf olamaz bence!!!

Bir kız arkadaşımın t-shirtinde ise -I am a virgin- yazıyordu. O farkındaydı ve severek giyiyordu bu t-shirti, giydiğinde gelen tepkilere rağmen. Bence enteresandı...

Ben bir kıyafet almadan önce herşeyini inceliyorum. Önünde dünya kadar yazı da olsa okuyorum hepsini. Bilmediğim şeyi giyemem! Arkadaşlarıma da onda ne yazıyor öyle diye sorduğumda bilmem cevabını aldığımda çok sinir oluyorum!!!