tag:blogger.com,1999:blog-72814883624031619072024-03-19T12:59:48.084-07:00Neko'nun Dolduramadığı İncir ÇekirdekleriNEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.comBlogger106125tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-76355298642081048762014-06-06T03:41:00.001-07:002014-06-06T03:41:19.727-07:00Arkadaşın Doğalı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivzFfBYa7k9H9zWTHpFJd6yoeKVwdjm3XmxL4n2PxmohAm5I3Dl-PVZF18Sn3f6RFIO4fgrJKriOrJmoXCRIl28BLq3ffOvIS4SFgqvWtN9Ssgk-g7TlmN0NbdOK1FPeILtEKMVHxlAzY/s1600/friend.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivzFfBYa7k9H9zWTHpFJd6yoeKVwdjm3XmxL4n2PxmohAm5I3Dl-PVZF18Sn3f6RFIO4fgrJKriOrJmoXCRIl28BLq3ffOvIS4SFgqvWtN9Ssgk-g7TlmN0NbdOK1FPeILtEKMVHxlAzY/s1600/friend.jpg" height="231" width="320" /></a></div>
Geçen gün ilk defa bir yabancının samimi arkadaşım olmasını istedim. Bir anda doğan bu his cidden saçma sapan bir şeyden kaynaklandı ve nihayete ulaşmadı ama benim için tuhaftı. Renkli bir insanımdır, ayrıca girişken, konuşkan vs... ama hayatın bize yüklediği bazı tabulardan dolayı bir çok insan gibi ben de kontrol ediyorum içimden fışkıran çılgınlıkları.<br />
<br />
Ama o an o kızın ne kadar rahat ve doğal olduğunu fark ettim ve belki de hayatım daha da renklendi. Burger Kingdeyiz yiyoruz muhabbet ediyoruz falan. Yanımızdaki masa boşaldı. Ama boşaldığını anlamak için dikkatli bakmak gerekti çünkü tepsilerde patatesler soslar olduğu gibi duruyordu. İçecekler bitmiş mi belli değildi tabi ama hamburgerler yenmişti. Sanki kalkanlar ara vermiş de tekrar dönecekmiş gibi bir izlenim vardı masada. Bu sebepten bekleyen üç kişilik bir grup oraya oturmaya çalışmadı hiç. Ama o, oranın boşalmış olabileceğini düşünde ve masaya yanaştı.<br />
<br />
Eee bunlar her şeyi bırakmış dedi, masa yemek dolu dedi, ben bir şey almayayım ya bunlarla doyarım dedi ve kendi kendine güldü. Yalnızdı, bunları kimseye söylemedi. Sadece kendi kendine konuşuyordu. Yüzünü bile net hatırlamıyorum sanırım sarı dalgalı saçları vardı. Masadaki patateslerden ağzına atmaya başladı. Bir, iki, üç... Sonra eşyalarını bırakıp içeriye yöneliyordu ki masayı toparlamaya bir görevli geldi. O paketi açılmamış sosları hemen tepsilerden ayırdı ve bunlar burada kalsın dedi, görevlinin alıyor olduğu tepsiden ağzına iki patates daha attı ve içeri gitti.<br />
<br />
Bir anda içime bir sempati bir sıcaklık doğdu kıza karşı. Umursamadı kalmış bir şeyi yiyor olmayı, umursamadı milletin kendisini bunun için yargılayabileceğini. Güldü ve yedi. Ben de izledim onu, bakmadan, gözümü dikmeden sadece fark ettim ne kadar rahat olduğunu. Arkadaş olmak isterdim onunla. Keşke çocuk olsaydık da arkadaş olalım mı demek çok kolay olsaydı. Bunun yerine masamdakilerle ciddi konular konuşmaya devam ettik ve oradan ayrıldık.<br />
<br />
Belki çok saçma bir olay ama bana o kızı sevdirdi vallahi...<br />
<br />
NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-91558245554924416372014-03-08T04:51:00.001-08:002014-03-10T08:52:04.263-07:00Dünya Kadınlar Günü...<div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-6GJWas0jy53G0_zOEXn6nhsTaeJucxzFiBQIXxOb52dRBCqm6aSjKBwou9LAxCCRxMTIzbm2FHzavN6N87gGkaPBfuCxtFYf3pc7g7v9fNM5ExdBmbfH3A2CH_-MJyDoik15m5E8nqw/s640/blogger-image--1726511135.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="166" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-6GJWas0jy53G0_zOEXn6nhsTaeJucxzFiBQIXxOb52dRBCqm6aSjKBwou9LAxCCRxMTIzbm2FHzavN6N87gGkaPBfuCxtFYf3pc7g7v9fNM5ExdBmbfH3A2CH_-MJyDoik15m5E8nqw/s320/blogger-image--1726511135.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;">Bugün dünya kadınlar günüymüş. Bu günün dünden tek farkı telefonuma gelen bu gün için düzenlenen kampanyaları tanıtan e-mail ve SMSler ile üye olduğum yerlerden gelen tebrikler. Kuaför bile SMS yollamış. </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;">Sabah izlediğim haberde yine eski erkek arkadaşı tarafından otobüste vurularak öldürülen 21 yaşındaki Özge vardı. Tek suçu şuydu diyebileceğim bir suçu bile yok. Özge'nin öldüğü gün Dünya Kadınlar Günü olsaydı bir şey değişecek miydi?</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;">Facebook'da bir arkadaş çiçekli böcekli ifadelerle tüm kadınların gününü kutlamış. Zamanında eşini ne kadar üzdüğünü yıprattığını bildiğim bir insandır kendisi.</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;">Karısına şiddet uygulayan bir erkek bu gün onun günü diye vaz mı geçecek onu incitmekten? Bu gece geç saatte evine dönen yalnız bir bayanı taciz edenlerin dahası buna hakkı olduğunu düşünenlerin davranışı veya zihniyeti mi değişecek? İkisi de akademisyen olan arkadaşım aynı üniversitede çalışmak istediklerinde kendisinde 'Karına söyle istifa etsin çocuğuna baksın' diyebilme hakkını gören dekanın bakış açısı bu gün farklı mı? </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit;">Ne günü bu gün? Kutlayacak ne var? Kremlerde indirim yaptınız, kadınlara çiçek benzetmesini yakıştırdınız, sosyal medyadan kutlayıp kendinizi çok naif ve düşünceli gösterdiniz... Günü hakkıyla kotardınız tebrikler...</span></div>
NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-32881554980176034822013-11-19T07:23:00.000-08:002013-11-19T07:25:17.486-08:00Sadece Biraz Hoşgörü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhilpcshHSDfyB4ukYBrqOwotobrTkI0htfWq3YYH8NJAsdVBS8i8_0veaaisKAda1qn0buRNqy_NpwulMq_mIv8WRrnLMYpfAtw7dIsiSACVx_VyyX9P2uNIoS394-Zq9SwOTDIfFogGc/s1600/indir.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhilpcshHSDfyB4ukYBrqOwotobrTkI0htfWq3YYH8NJAsdVBS8i8_0veaaisKAda1qn0buRNqy_NpwulMq_mIv8WRrnLMYpfAtw7dIsiSACVx_VyyX9P2uNIoS394-Zq9SwOTDIfFogGc/s1600/indir.jpg" /></a></div>
Türk milletinin özünde ne kadar sabırsız ve tahammülsüz olduğu trafikte belli olur. İnsanoğlunun diye başlayabilirdim bu cümleye ama mükemmel trafik sistemi algısını yayasından sürücüsüne kadar trafikte yer alan her bir üyeye oturtmuş ülkeler gördükten sonra başlayamıyorum haliyle. Trafik sıkışıklığı veya trafikte sizi durdurmaya, yavaşlatmaya veya yapmak istediğiniz şeyi yaptırmamaya (bu kural dışı bile olsa) yönelik her hareket bir kavga sebebi bizim ülkemizde. Kırmızı ışıkta 2 sn geç kalktığı dahası sarıda daha harekete başlamadığı için korna yemeyen var mı? Kornayı duyuyoruz ağızlarından dökülen cümleleri iyi ki duymuyoruz...<br />
<br />
Ben yaklaşık 11 yıldır araba kullanıyorum. Bu konuda usta olduğunu düşündüğüm insanlardan araba kullanma konusunda övgü alıyorum. 'Bir bayana göre' iyi kullandığımı söylüyorlar. Bu nasıl bir kriterdir? Bir bayan göre ne demektir? Bayanlar kötü mü kullanır? Hayır hiç sanmıyorum. Bence kötü araç kullanan bayan yoktur tahammülsüz şoför vardır!<br />
<br />
Hiç kimse annesinin karnından araba kullanmayı bilerek dünyaya gelmiyor. Yürümeyi düşe kalka öğrendiğimiz gibi araba kullanmayı da deneye yanıla öğreniyoruz. Genele vurulduğunda bayanlar erkekler kadar araba kullanma şansı yakalamıyor. Bu şansı yakalayanlar da zaten yıllardır ustalaşmış, kuralda da kuralsızlıkta da sınır tanımayan, tahammülsüz sürücülerle dolu bir havuzun içinde buluyorlar kendilerini. Zaten naif olan yapılarıyla kazasız belasız ulaşmaya çalışıyorlar gidecekleri yere. Yeni araba kullanmaya başlayan arkadaşlarımın arkadan araba geldiğini görünce daha arkadaki hiçbir şey yapmadan gerildiğini görüyorum. Çünkü biliyorlar ki arkadan gelen tahammülsüz bir sürücü. Bu sürücü erkek de olabilir bayan da olabilir kesin olan bir şey varsa sana söylenme şansı yüksektir.<br />
<br />
Her zaman böyle olmak zorunda değiliz. Bunu çok kısa bir örnekle anlatayım. Geçenlerde dar bir sokakta ilerliyorduk eşimle. Annemi ve kızımı alacaktık parktan. Yol yeterince dar değil gibi bir de sağlı sollu arabalar park etmişti. Çocuk parkının yanından geçerken durmak zorunda kaldık çünkü tam önümüzde bir bayan şu an modelini hatırlayamadığım ufak bir arabasıyla boş bulduğu bir alana park etmek istiyordu. Ancak manevralarından acemi olduğu ve park etmeyi başaramayacağı çok net belli oluyordu. Arkamızda önce bir sonra iki derken beş-altı tane araba birikmeye başladı. Karşıdan gelen 2 arabayla da kadroyu tamamlamış olduk. Bayan park edemiyor ve bulduğu park yerini de bırakmak istemiyordu, o yolu tıkamaya devam ettiği için de herkes bekliyordu. Eşim söylenmeye başladı. 'ohoo, kaldık burada, bu manevrayla park edemez bu, çok acemi, böyle girmeye çalışırsa gene olmaz, arkamızda bir sürü araba birikti vs...'. Ben de 'Kadın park edemeyecekse in yardım et' dedim. 'Manevrayı nasıl yapması gerektiğini söyle, park ettir yolu aç' dedim. El frenini çekti indi, bayana nasıl park etmesi gerektiği konusunda kibarca direktifler verdi. Bayan minnettar bir şekilde teşekkür etti. Yol açıldı ve ilerledik. Kimse küfür etmedi, kimse kornaya basmadı, kimse bağırıp çağırmadı. Eşimin inip yardım ettiğini gören herkes sakince bekledi. Yol açılınca herkes yoluna devam etti. Aslında her şey bu kadar basit...<br />
<br />
Eleştirip yerden yere vuracağımıza yardım etsek, hoşgörü göstersek, tahammül etsek, sabretsek trafikte daha mutlu yol alabiliriz. Kurallara uymayıp uyarıldığında tersleyenler var tabi bir de.. Onları Allah'a havale ediyorum...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-60295538885100718972013-01-10T05:53:00.006-08:002013-01-10T23:33:50.546-08:00THE SECRET OF CRICKLEY HALL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHxPaOgx4rbK6kbPOYdOcEsw8rNMIC85XmjLzWvQyTSM8mhqe-pKy6oHdSqGBaGvbnrin23NsF96TuH2xraAJ7Z2nGARPbu_S0Rhm3sC47btbbDo2gQ_8AhwFN1HBIQJXDwesGfjmgyts/s1600/the+secret.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHxPaOgx4rbK6kbPOYdOcEsw8rNMIC85XmjLzWvQyTSM8mhqe-pKy6oHdSqGBaGvbnrin23NsF96TuH2xraAJ7Z2nGARPbu_S0Rhm3sC47btbbDo2gQ_8AhwFN1HBIQJXDwesGfjmgyts/s320/the+secret.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
İngiliz yapımı olan bu dizinin benim için en güzel yanı sadece 3 bölümden olaşan bir mini dizi olması ve tabii ki kulağıma sağladığı British aksanı :) Dizi çok satanlar listesinde yer alan bir kitaptan uyarlama ve güçlü bir kurgu ile ilerliyor. 1943 ve 2012 yıllarında yaşanan olayları üst üste örtüştürerek anlatması bana önce zaman kayması mantığını mı uygulayacaklar diye düşündürürken sonradan aslında bir hayaletli ev senaryosu olduğu ortaya çıktı. Fakat içinde fazlaca dram barındıran bir senaryo.<br />
<br />
Keyifle izledim ve izlenmeye değer olduğunu düşünmekteyim. Şöyle ki;<br />
<br />
<b>Giriş:</b><br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhymSDOUIcqhRQJNBWWHvOBjKpPZPQusYROrMAMtNAjQ0E35M5wCyxNE9-2LhYbosEpk6oh4o89LmZMaLvCo6Lglmr_snvzpJJukNs2HW-v0diHgNZwxZkJhCkQXS2DZ0Zfn9cwaetQ0A8/s1600/p0111phm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhymSDOUIcqhRQJNBWWHvOBjKpPZPQusYROrMAMtNAjQ0E35M5wCyxNE9-2LhYbosEpk6oh4o89LmZMaLvCo6Lglmr_snvzpJJukNs2HW-v0diHgNZwxZkJhCkQXS2DZ0Zfn9cwaetQ0A8/s320/p0111phm.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Hayaletli filmlerin vazgeçilmezi ürkünç ev Crickley Hall</td></tr>
</tbody></table>
İlk bölüm Londra'da yaşayan Eve'in (anne) dizinin yarısının konu edileceği yetimhaneyi ve yetimlerin yaşadıklarının bir sahnesini gördüğü rüyanın görüntüleri ile başlıyor. Eve , Gabe (baba) ve evin üç çocuğu mutlu ama yoğun bir sabaha uyanıyorlar.Cam (küçük oğlan) ile annesinin arasında yer alan ilginç psişik bağlantı aynı anda uyanmalarına bazen aynı rüyayı görmelerine ve yanyana değilken bile bazen birbirlerinin sesini duyabilmelerine olanak sağlıyor. Bir de sadece ikisinde olan benzer bir parmak yamukluğu var ki ne alakası olduğunu hala çözebilmiş değilim. Enteresan olan tüm aile bunu gayet normal karşılıyor, diğer 2 kız Loren ve küçük Cally neden kendi sesinin duyulmadığını dert etmiyor. Derken herkes işine gücüne dağılıyor yorgun annemiz arabayla ilerlerken ısrarlarına dayanamadığı küçük oğlan Cam'i parka götürüyor. Cam parkta oynarken bir anlığına uyuya kalan Eve uyandığında oğlunu bulamıyor ve asıl kurgu bundan sonra başlıyor.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCGH3pcJQqAUB_7cKp4tH2Zq0Y_ASPHcBNwt0DeTLZB5lozfLyMkZXqzF8hsFOXwQxPobQLR7DQjQ9DW5eyFlnq1vw95rIS_mLTWGIhutlY1FtVqHAAhx5IzDQs9ajBbz2sq-0DkceZrs/s1600/crickweb_2398868b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="199" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCGH3pcJQqAUB_7cKp4tH2Zq0Y_ASPHcBNwt0DeTLZB5lozfLyMkZXqzF8hsFOXwQxPobQLR7DQjQ9DW5eyFlnq1vw95rIS_mLTWGIhutlY1FtVqHAAhx5IzDQs9ajBbz2sq-0DkceZrs/s320/crickweb_2398868b.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çocuğunu arayan zavallı anne Eve</td></tr>
</tbody></table>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWiA8oZUE5LXKQBH33fMEq1JcNoCM0q19aaon0lhht3S5HU0JJX937J6taWvhluGOZNOt3fPc_TCJwLLagQ2cYp_9mbVtt8GcAmIW7Sc-FKxKrq2W-S0R6LizQErLs4Jk3oVg7KkziV-c/s1600/p011060j.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWiA8oZUE5LXKQBH33fMEq1JcNoCM0q19aaon0lhht3S5HU0JJX937J6taWvhluGOZNOt3fPc_TCJwLLagQ2cYp_9mbVtt8GcAmIW7Sc-FKxKrq2W-S0R6LizQErLs4Jk3oVg7KkziV-c/s1600/p011060j.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kaybolan Cam'den sonra kalan diğer 3 aile üyesi Loren burada göründüğü gibi kambur değil. Gabe ise burada göründüğü gibi çok yakışıklı</td></tr>
</tbody></table>
<b>Gelişme:</b><br />
<b><br /></b>
Uzun aramalara rağmen küçük Cam'den bir haber gelmemiş ve kaybolmasının üzerinden 1 yıl geçmiştir. Yakışıklı babamız Gabe acılı annenin ızdırabının yıl dönümünde artacağını düşündüğünden şehir dışında aldığı kısa süreli bir iş teklifini kabul eder ve ailece uzak bir kasabada uzun zamandır boş olan (acaba neden?) gözlerden ırak büyük bir eve taşınırlar. 'Ev değil şato şato' diyesim geliyor.. Buraya yerleşen aile kasabanın ve evin geçmişini öğrendikçe gerilim artıyor. Ev 2. Dünya Savaşı sırasında yetimhane olarak kullanılmış ve muhtemelen evi yer altı deresinin üzerine inşa edip bodruma bir kuyu yerleştiren mimarın azizliğine uğrayarak, içinde yaşayan herkesi çıkan büyük sele teslim etmiştir. (Bunun aslında bu kadarla kalmadığını acı bir şekilde öğreniyoruz son bölümde.)<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHQmtz_y2n8RUjKkB4b8oxSRY47Me1qC53KoOEq77IQzylU1ZyydmEVIpbf8wZPbMAjt4rWMv0wbIum_OwwiVopSCZCfDFDmZfUmPL1EH3MsOH2U8KUcspE1YxITy7KaRCuqIeUwYDSlQ/s1600/Orphans1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="229" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHQmtz_y2n8RUjKkB4b8oxSRY47Me1qC53KoOEq77IQzylU1ZyydmEVIpbf8wZPbMAjt4rWMv0wbIum_OwwiVopSCZCfDFDmZfUmPL1EH3MsOH2U8KUcspE1YxITy7KaRCuqIeUwYDSlQ/s320/Orphans1.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bir vazgeçilmez daha: Sararmış fotoğraflar!<br />
Yetimler, sayko müdür, müdürün kardeşi ve kıvırcık saçları ve tertemiz yüreği ile Nancy</td></tr>
</tbody></table>
Yetimhane gebertilesi psikopat bir müdür olan Augustus Cribben ve onun tokatlanılası kız kardeşi tarafından idare ediliyor. Müdür yetimhaneden kaçan bir çocuğu yakalamak için dışarı çıktığında savaş nedeniyle yanında patlayan bir bomba yüzünden yaralanmış ve muhtemelen dengesizliği buna bağlı. Binaya girerken ayakkabıların çıkartılması (bize iyi ama onların kültüre ters), her daim sessiz olunması (çocuklarla dolu bir yer burası), yemeğin veya oyuncağın hak edilmesi yoksa aç kalınması gibi manyakça kurallarla disiplin sağlayan kurala uymayanları göz kırpmadan kızılcık sopasıyla haklayan bir müdür var karşımızda. Öyle ki ruhu çocukların ruhunun huzura kavuşmasına dahi izin vermiyor. Öne çıkan karakterler arasında okula yeni gelen kendisi de aslında bir yetim olan öğretmen Nancy, bir Alman yetimi olduğundan ve cesaretinden taviz vermediğinden devamlı acı çeken Stefan, çocuklar arasında hayatını müdüre yaltakçılıkla yaşanabilir hale getirmiş diğer çocuklardan oldukça büyük olan ispiyoncu Maurice ve son olarak Nancy ile romantik bir ilişki yaşamış ve günümüz döneminde de yaşlı haliyle karşımıza çıkan bahçıvan Perrcy var.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-9S0E8bnVJHSkoShbTysc_04MhW3ELoT_rlpbg2TkdBgmlHmkU3D5dNTXSQonQZkkY_AeBMABlLeeQTCumxTW6R2_SJ-I0_k093CrLt7yvoaGCDmMw0tDLV6x7bZ3JtBayrjvrj0CncE/s1600/p01108cz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-9S0E8bnVJHSkoShbTysc_04MhW3ELoT_rlpbg2TkdBgmlHmkU3D5dNTXSQonQZkkY_AeBMABlLeeQTCumxTW6R2_SJ-I0_k093CrLt7yvoaGCDmMw0tDLV6x7bZ3JtBayrjvrj0CncE/s320/p01108cz.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Allah kimsenin çocuğunu düşürmesin!</td></tr>
</tbody></table>
Gerisini çok ayrıntılı anlatmayacağım ki zevki izleyene kalsın. Her hayaletli ev filminde olduğu gibi sesler, kendi kendine açılan kapılar (o bodrum kapısı yok mu kapanmadı gitti) ve her şeyi anlatmaktan çekinen komşular bu dizide de var. Hayaletleri hissetmelerine, duymalarına ve hatta acı çekmelerine rağmen inatla evde yaşamaya devam eden hatta ilk başta bunu rahatsız edici bir şekilde normal bulan aile halkının en büyük motivasyonu ise kaybolan küçük aile bireylerinin yerini öğrenebilme ihtimali. 1 yıl aradan sonra Eve ilk defa Cam'in sesini o eve gelince duyuyor ve oğlu ona karanlık bir yerde olduğunu, üşüdüğünü ve yerini onların bildiğini söylüyor. Aile bu cevaba ulaşabilmek için psişik güçleri kuvvetli bir bayan ile bu ev hakkında uzman bir adama danışıyor. Onların dahil olmasıyla işler hem karışıyor hem çözülüyor.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1l3Qptwd5PUWyXYPcv51N-SH2BdMljzK8ZtKkHNe01nQlUyg1ceO6JhqnRsEelu3ldmEmAFNP_btiNXZuZy6z6H8L-DHtJY_U-OpGnfHf1NEtcXbWZNOO58hNSa5pI_ymqIdjCcLgtXw/s1600/proverbs+22'6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1l3Qptwd5PUWyXYPcv51N-SH2BdMljzK8ZtKkHNe01nQlUyg1ceO6JhqnRsEelu3ldmEmAFNP_btiNXZuZy6z6H8L-DHtJY_U-OpGnfHf1NEtcXbWZNOO58hNSa5pI_ymqIdjCcLgtXw/s320/proverbs+22'6.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sayko müdürümüzün düsturu! Ağaç yaşken eğilir gibi bir şey.</td></tr>
</tbody></table>
<b>Sonuç:</b><br />
<b><br /></b>
Dizinin sonu hiç beklenmedik gerçeklerle bitiyor. Gerçekten tatmin edici. Geçmiş ve günümüz ile ilgili açıklanmamış bir şey kalmıyor. 3 bölüm boyunca çocukların haline üzülüyor, kurtulacakları fikri doğdukça heyecanlanıyor, yeni sırlar açığa çıktıkça meraklanıyor, bodrum kapısı açıldıkça, ıslak ayak izlerini gördükçe ve kızılcık sopasının havaya vurunca çıkan sesini duydukça gerim gerim geriliyorsunuz. Geçmiş ile günümüzdeki olayların eşleştirilerek ilerlemesi diziyi renklendirmiş.<br />
<br />
Dizide her şey mükemmel mi? Tabi ki hayır! Son bölüm ömrümde izlediğim en kötü çürümüş ceset ve hayalet arası beden görüntüsüne yer veriyor. Hiç olmasaymış, sadece ses olarak veya diğerleri gibi sadece hayalet olarak kalsaymış daha iyi olurdu. Ailenin hayaletlere karşı vurdum duymazlığı da çok sinir bozucu. Üst kattan sesler gelirken Loren kızımız dikkatini dağıtabilmek için kulaklıkları takıp müzik dinliyor. Hayaletler bize zarar veremezler vurgusunu yapıp yapıp devamlı kendilerine vurulan sopalardan viyaklamaları da cabası. Hele herkese hemen güvenmeleri yok mu? Nancy'nin müdürden saklanmak için bodruma saklandığında şahit olduğu şey üzre kaçmak yerine bön bön gelin beni yakalayın diye beklemesi de çok saçmaydı.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr_L7aW9Hsiu9e6jLRC_Kj4BYu2R2nVoVYIX2_DolOutU-zuEC69WRYZGV7vhAD7veylNO6K3f6t4JNLACKDlfzFGSNUheBljY58XhIDsUwXbUY9_zaU75PSEBamdDVCeO1TdpukdyPPY/s1600/Elorfanato.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr_L7aW9Hsiu9e6jLRC_Kj4BYu2R2nVoVYIX2_DolOutU-zuEC69WRYZGV7vhAD7veylNO6K3f6t4JNLACKDlfzFGSNUheBljY58XhIDsUwXbUY9_zaU75PSEBamdDVCeO1TdpukdyPPY/s200/Elorfanato.jpg" width="138" /></a> Son olarak eklemek istediğim dizinin konusu İspanya yapımı El Orfonato filmini bana çok hatırlattı. Kurgusu çok farklıydı tabi ama yeni taşınılan bir ev, yetimhane, ölmüş çocukların hayaletleri ve kayıp oğlunu arayan umutsuz bir anne. The Secret of Crickley Hall'da geçmiş ile günümüzü eşleştirme fikrini çok beğendim El Orfonato filminde ise olayların çözümünde kullanılan oyun mantığı çok hoşuma gitmişti.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
NOT: Bu yazıyı yazarken ofis arkadaşım arkamdan geçti. Gölgesini gördüğüm anda sıçradım! Gerildim mi? Yoo ne alakası var...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-24584612127211907092013-01-03T08:24:00.002-08:002013-01-03T08:24:50.562-08:00Body Worlds'e Gittim Ben<a href="http://www.trendus.com/images/news/orjinal/body-worlds-ankarada_04092012103737.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" id="il_fi" src="http://www.trendus.com/images/news/orjinal/body-worlds-ankarada_04092012103737.jpg" style="padding-bottom: 8px; padding-right: 8px; padding-top: 8px;" width="181" /></a>Biyolojiye diğer fen dallarına göre daha ilgiliyimdir ben. İnsan anotomisi de her zaman ilgi çekerdi zaten. Las Vegas'a gittiğimizde bir oteldeki Body Worlds sergisini gezmeyi çok istemiş lakin kişi başı 25$ bileti duyunca dahası vaktimiz de daralınca vazgeçmiştik. Zaten Koca pek sevmez böyle ettir kemiktir kandır vs...<br />
<br />
Duydum ki Kentpark'a gelmiş dedim gideyim o zaman. İş yerinden arkadaşlarla toplaştık gittik bir gün. Sergi tek kelime ile muazzamdı. İlk girişte yaşlanma teması ile ilgili posterler ve yazılar karşılıyor sizi. Devamında anne karnındaki bir bebeğin hafta hafta gelişiminin gösterildiği kavanozlarda gerçek embriyolar inceleniyor. Daha sonra doğmuş bebeklerin belli aylardaki bedenleri. Devamında ise kimisinin kasları, kimisinin kemikleri kimisinin ise iç organları sergilendiği gerçek insan bedenleri çıkıyor karşınıza. Her ayrıntı o kadar net ki hayran olmaktan insan kendini alamıyor.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAKcGTkDi3a0cL5XxnxuZGClNUdVdJd-iezdm_jCxVdkHUbEJgPUL7vA6nbYHFvMSx4Rh7cgVh44Vq75SlbQYLV7vXi-_WYgWUaagCeU1aP-t4B3xZev9W6OzK_Pq_QLfufYh8mj9yX9c/s1600/6.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" id="il_fi" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAKcGTkDi3a0cL5XxnxuZGClNUdVdJd-iezdm_jCxVdkHUbEJgPUL7vA6nbYHFvMSx4Rh7cgVh44Vq75SlbQYLV7vXi-_WYgWUaagCeU1aP-t4B3xZev9W6OzK_Pq_QLfufYh8mj9yX9c/s200/6.png" style="padding-bottom: 8px; padding-right: 8px; padding-top: 8px;" width="168" /></a></div>
<br />
Her organ ve her sistem için ayrı bölmelerde ayrıntılı görseller ve bilgiler var. İnanılmaz detaylı hazırlanmıştı her köşe.. Bu resimde baba kas sistemini anne ve çocuk da iskelet sistemini sergiliyor. Çocuğun kafa tası ve kulaklardaki gariplikten sanki bir rahatsızlığı var gibi düşündük...<br />
<br />
Bu gezi hepimizi etkiledi ama aynı zamanda çok da eğlendirdi. 5 fencinin böyle bir yere gitmesi demek konuşacak çok konu çıkacak demekti. Herkes gördükleriyle ilgili neler bildiğini gösterme çabasına girdi. Aha burası tendonlar işte şurası bu burası bu. Solunum sistemi ile ilgili bölümde gırtlak kısmı hakkında aramızda o kadar çok konuşmuşuz ki bize kulak kabartan güvenlik görevlisi -Peki hocam boğaza bir şey kaçınca boğulma nasıl oluyor?- diye sordu bize. Arkadaşım ciddiyetle açıklarken ben gülmemek için kendimi zor tuttum. Başka birisi de tıp öğrencisi olduğumuzu zannetmiş :)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://magdergi.com/wp-content/uploads/2012/09/IMG_4924_800x533.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" id="il_fi" src="http://magdergi.com/wp-content/uploads/2012/09/IMG_4924_800x533.jpg" style="padding-bottom: 8px; padding-right: 8px; padding-top: 8px;" width="320" /></a></div>
Bu resimde vücudu bölmelere ayırmışlar. Kemikleri ve ilikleri muz meyvesine benzeten arkadaş sağolsun hepimizi muzdan soğuttu. Günün bombası erkek olduğu gayet bariz olan bir bedene -Bu kızın damarları...- şeklinde bir yorum yapan arkadaşın hepimizi utançtan sağa sola savurması ile gelirken günün kazancı bence anne karnında 10 haftalık olmuş bir bebeğin gelişiminin aslında ne kadar tamam olduğunu görmekti. Kürtaj 10 haftaya kadar yapılabiliyor lakin o bebek aslında tam bir bebek. Minicik ellerindeki parmaklar dahi seçilebiliyordu. Ayrıca normal kiloda bir insan bedeni ile obez bir insanın bedenini karşılaştıran vücut kesitleri muazzamdı. Bence bunu herkes görmeli ve yediğine içtiğine dikkat etmeli. :) Organların arasının ve derinin altının yağ dolu olması çok iğrençti!<br />
<br />
Ömrümce hatırlayacağım bir deneyimdi Body Worlds. en baştan beri bunları nasıl böyle saklıyorlar diye kendinize sorup durduğunuz soruyu cevaplamayı da ihmal etmemişler bedenlerin hazırlanış sürecini anlatan kısa bir film koyarak bu merakınıza ışık tutmuşlar. Bedenlerin sergilendiği bir etkinlikten öte bilgilendirici bir fen müzesi kıvamındaydı.<br />
<br />
NOT: Foto yasaktı bu resimler internetten...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-41143458452602109592012-12-10T04:22:00.001-08:002012-12-10T04:22:52.563-08:002013'e Hazırlık<br />
Önümüzdeki sene için kendime şimdiden hedefler koymalıyım. İşte 2013 bittiğinde öğrenmiş ve uygulamayı başarmış olmam gereken 6 şey (Aslında 10 şeye tamamlasam daha karizmatik olurdu ama azla yetinmeyi severim ben ^^ ):<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">1) Topuklu Ayakkabı Giyebilmek</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhypJe2yweUOGTrQcMKhYjHbazny8BQHJxcqV-G70YF0nGt1twto939B9TYaYrpwE7wTsJFQsGfM2QFgTNM6mVofy8sxIJshcz_YnYwhakDFS1VHk4WlULxScYqKbP18GUh-VOvwBs61w/s1600/valentino_shoes.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5687984781733994226" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhypJe2yweUOGTrQcMKhYjHbazny8BQHJxcqV-G70YF0nGt1twto939B9TYaYrpwE7wTsJFQsGfM2QFgTNM6mVofy8sxIJshcz_YnYwhakDFS1VHk4WlULxScYqKbP18GUh-VOvwBs61w/s200/valentino_shoes.jpg" style="display: block; height: 200px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 195px;" /></a></div>
O yüksek ökçeleriyle tıkır tıkır yürüyebilen hanımlar, o güzel ayakkabılarla daha güzel ve daha sexy görünmenin formülünü uygulayabilen bayanlar, o şıklığın ve zarafetin olmazsa olmazı ince topuklarla baş edebilen kadınlar! Geliyorum, ben de sizden biri olacağım. Babetlerle olacak iş değil bu. Azdan çoğa doğru artırarak topukluya geçiş yapma zamanıdır! Önümüzdeki sene topuklu ayakkabıların egemenliğinde geçecektir o kadar!!! (Düşersem ya kimse olmasın ya da beni tanımayan insanlar olsun çevremde lütfen.)<br />
<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">2) Zaman Yönetimi</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuzVZBV_T36lyar2YdjONePZpUOt192lp9LDammCqcpBxt5imQjDuzOAeUrP_S5H29sYr2w12qSKVaoVK-SiNryzJm2-rI43kFskOg40ysOPyZ-IL5JrlOjv5jNAxFEM-Pfh4hZcWwYYk/s1600/timetravel.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5687984577352175378" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuzVZBV_T36lyar2YdjONePZpUOt192lp9LDammCqcpBxt5imQjDuzOAeUrP_S5H29sYr2w12qSKVaoVK-SiNryzJm2-rI43kFskOg40ysOPyZ-IL5JrlOjv5jNAxFEM-Pfh4hZcWwYYk/s200/timetravel.jpg" style="display: block; height: 200px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 200px;" /></a></div>
Bir kızım, bir kocam, bir evim, bir işim, ve yazılmayı bekleyen bir doktora tezim olduğu için saatleri iyi ayarlamayı ve vakitleri değerlendirmeyi iyi öğrenmeliyim. Yoksa hepsi çorba olacak...<br />
<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">3)1 Lisan 1 İnsan, 2 Lisan Kaç İnsan Bilirsin İşte...</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqLIqtaAFZfGeDEZiORzbLj80CvOWBxsnIGqlm59rfqWyjw18KYXyO0J7VR4zu093otnbUyX9BZGf-ijbA5wS0Rb3TXi8YiBr083bHSlPipn4ZgpL77jBvfkw2JO5jrZnKO4gPrCAdScA/s1600/talking.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5687990068665062018" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqLIqtaAFZfGeDEZiORzbLj80CvOWBxsnIGqlm59rfqWyjw18KYXyO0J7VR4zu093otnbUyX9BZGf-ijbA5wS0Rb3TXi8YiBr083bHSlPipn4ZgpL77jBvfkw2JO5jrZnKO4gPrCAdScA/s200/talking.jpg" style="display: block; height: 104px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 200px;" /></a></div>
Amerika'da az çok kotardım İngilizce konuşma işini. Daha alacak çok yol var ama olsun idare ediyoruz. O bitmeden ben Japoncaya devam ediyorum son sürat. 3. kuru alıyorum. 2013'teki amacım ise geliştirmek değil öğrendiklerimi unutmamak :)<br />
<br />
<br />
<b>4) 2 Yaş Sendromu İle Başedebilme</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicgni8kgkN9NgAsz_JYurmxwrl__J6X8PvQQcqBCtMZoN1GZxSDoylCupYzBuvo4VGhLnSsUlQo6azIN1qkNKxdmA02iqwlTVGQkoZzgompdGJVnk3SXODjUqmpyIvxRr-JmKj_ppCJuM/s1600/29262745v2147483647_350x350_front.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5687993458286134914" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicgni8kgkN9NgAsz_JYurmxwrl__J6X8PvQQcqBCtMZoN1GZxSDoylCupYzBuvo4VGhLnSsUlQo6azIN1qkNKxdmA02iqwlTVGQkoZzgompdGJVnk3SXODjUqmpyIvxRr-JmKj_ppCJuM/s200/29262745v2147483647_350x350_front.jpg" style="display: block; height: 200px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 200px;" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
Evet gelecek geliyor geldi derken, kızımın 2 yaşsendromu dümdüz dikiliyor karşımızda. Aslına bakarsan uyumlu bir çocuk ama bazen... İşte o bazenleri bir sabırla aşabilsek. Giymem, yemem, içmem, gitmem, mem mem mem...</div>
<br />
<br />
<br />
<b>5) Tekrar Bakımlı Bir Bayana Dönüşebilmek</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgq8JVbe4A3KMOOGim4Iw8EKK4wYwPbAK0woYDYbWuR9jOkwoF741Z8ULmJ9c3BEfwhZ9toGMB9qJrPSu9S-LmSvkUpm8MpJrMlRJdcbDAnVuKOPGwVE-Cj3Jx9NIa_zL5OUGnNaEY1-1c/s1600/Fish_up_by_Olegito.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgq8JVbe4A3KMOOGim4Iw8EKK4wYwPbAK0woYDYbWuR9jOkwoF741Z8ULmJ9c3BEfwhZ9toGMB9qJrPSu9S-LmSvkUpm8MpJrMlRJdcbDAnVuKOPGwVE-Cj3Jx9NIa_zL5OUGnNaEY1-1c/s320/Fish_up_by_Olegito.jpg" width="213" /></a></div>
Gelen annelikle giden bakıma zaman ayırma huyu sadece tırnak kesme olayından çıkmalı ve boy atmalı artık! Bir saat de sürse o saça o fön çekilecek, o kirpikler rimellenecek, o gözlere kalem çekilecek arkadaş! Ruju ofiste de sürersin acele etme, daha evden çıkarken kızını öpeceksin...<br />
<br />
<b>6) Koltuğumun Altında Kırmızı Ciltli Bir Tez</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLOkXecjbnEzflrW5SiVMDciWDckeVSU5FTL-97hlNPqyH_SWrqIb-3C43Saq6MmJTGN09X0tYbW4-9Z1zvU2MZPYf6DBf9sRnla09gptj4IZSQjENMwLegv3MyjlRmNh0wwBVVixngVc/s1600/ed471db70025bd64a5d42543127d87b8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLOkXecjbnEzflrW5SiVMDciWDckeVSU5FTL-97hlNPqyH_SWrqIb-3C43Saq6MmJTGN09X0tYbW4-9Z1zvU2MZPYf6DBf9sRnla09gptj4IZSQjENMwLegv3MyjlRmNh0wwBVVixngVc/s320/ed471db70025bd64a5d42543127d87b8.jpg" width="212" /></a></div>
<b><br /></b>
2. maddeyi başarabilirsem bu da gelir zaten. Öyle hayallerim olduğundan değil de artık kabak tadı verdiğinden bitirmek istiyorum artık. Yazmadan bitmeyen bir şey olduğundan kendisi, parmaklarımın ucunda çıkmaya başlayacağı günü bekliyor hala. Bir başlasam ah bir başlasaaaammm >.<NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-53685663350857174602012-12-10T03:57:00.000-08:002012-12-10T03:57:15.289-08:00Muhteşem Akıllı Telefonların Çocuklardaki Yan Etkileri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgb8UbX0-7Ug58jrt2GDAMuWHohJ9gMfJim53JBO40rDgAi83mezkH0UuEJDJim8b8nGjsnm6E9Rxxc41d4V-4cK9Mm7xpCWPbPXPiHq51EKg8EyHddvUUnuMHo8k88Pl1Uho2HxPrgiUw/s1600/a4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="203" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgb8UbX0-7Ug58jrt2GDAMuWHohJ9gMfJim53JBO40rDgAi83mezkH0UuEJDJim8b8nGjsnm6E9Rxxc41d4V-4cK9Mm7xpCWPbPXPiHq51EKg8EyHddvUUnuMHo8k88Pl1Uho2HxPrgiUw/s320/a4.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Bilgisayarın ve internetin gelip de cuk diye hayatımıza kurulduğu günden itibaren tartışılan önemli konulardan biri de sebep olduğu bağımlılık duygusu. Evde bir şeyi ararken CTRL+F tuşuna basma isteğinden tutun da bulamazsan nasılsa başka bir yerden yenisini bulabilirsin (sanki başka yere de kaydetmişsin de o kaynaktan edinirsin)hissiyatına, bilgiye anında ulaşıp anında paylaşma sayesinde çok bilir görünme şımarıklığına kadar say say bitmez davranışlar halinde yer etti hayatımızda. Her gün bir fasıl bilgisayar başına oturmadan edemez olduk. Kötü bir şey değil bu aslında, zamandan tasarruf sağlar günlerce uğraşarak yapacağımız şeyi daha az emek harcayarak gerçekleştirmemize olanak tanır.<br />
O bir yana, işin boyutu akıllı telefonlar ve tabletler gelince bambaşka bir hal aldı. Koca bilgisayarlar artık cepte, her an elimizin altındaydı. Telefon görevinin üstüne bize sıkılınca oyun oynamak, internette sörf yapmak, yeterince geniş ekranlarında dizi-film izlemek, fotoğraf çekmekle kalmayıp paylaşmak, kitap okumak gibi bir sürü avantajı olan rengarenk bir dünya sundular.<br />
Teknoloji çağında doğmuş ve bizim dönemimizce şanslı addedilen çocuklar da bu nimetten nasiplerini aldılar. Mesele kendi çocuğu olunca ebeveynlerin kendini durduramayacağını çok iyi bilen şirketler o minik parmakların idare edebileceği uygulamalar ürettiler. I-phone için satılan uygulamaların neredeyse yarısının çocuklara yönelik olduğunu biliyor musunuz? Son sürat bunları indirip çocuklarına veren biz ebeveynler ise bir araya geldiğimizde -1 yaşındaydı iphonun tuş kilidini kendisi açtı-, -Benim ki A oyununu çok iyi oluyor-, -Benim kıza puzzle oyunu dayandıramıyoruz-, -Şu videoyla saymayı renkleri zırtı zibili öğrendi- veya -Bak şu app çok güzel sen de indir oynasın- şeklinde cümleler kurar olduk. Neden olmasın ki.. Gidip dünya kadar para verip alacağımız puzzleların alası vardı cebimizde. Bilmem kaç megabyte çizgi-film, eğitici video, şarkı da cabası. Çok pratik kolay ve oyalayıcıydı. Dışarı çıkınca durmayan çocuğa, arabadaki çocuğa, sinir krizi geçiren çocuğa, seni arkadaşınla 2 kelime konuşturmayan çocuğa, evde seninle oyun oynamak için çekiştiren çocuğa bire birdi telefonlar-tabletler.<br />
Ama bir nokta vardı her zaman göz ardı edilen. Herşeyin fazlası zarardı. Sen bir oyuncak almak istediğinde ne gerek var bizim zamanımızda bu mu vardı diye cevap veren zihniyet çocuğun eline cep telefonunu verip kullanışını hayranlıkla izlerken kendi zamanında var olanlardan da esirgedi onu. Dışarıdayken eline verilen cihaz onu keşfetmekten, evde verilen sosyallikten esirgedi. Merak duygusunu, gözlemlemeyi, incelemeyi, yaşayarak öğrenmeyi köreltti. Montessori eğitimi uzmanı bir okul öncesi öğretmeni arkadaşımın dikkat çektiği nokta bunun bir başka noktası. Çocuklar onlara geldiklerinde sayıları, renkleri ve hatta okumayı biliyorlar lakin kalem tutamıyor, puzzle yerleştiremiyor ve makasla kağıt kesemiyorlarmış. En büyük etkenin her daim elimizin altında olan teknoloji olduğundan hemfikirdik.<br />
Çocukları teknolojiden uzak tutmak mümkün mü? Bir dağ evine yerleşip elektriksiz mi yaşayalım? Tabii ki hayır. Ama her şeyi sınırlamak bizim elimizde. Her daim evde önüne sunulmuş eğlenceli bir dünya varken okula gitmek istemeyen çocuklar yetiştirmek de, her şeyi kararında yaşama ve tatmin olma duygusuna sahip çocuklar yetiştirmek de bizim elimizde. Ben ikincisini tercih ediyor kızımın iphoe veya ipad kullanımını sınırlıyorum. Kullandığımız uygulamaları özenle seçiyorum. Sen yerleştirmeden şak diye oturan puzzleların yapamadığını gerçek puzzlelarla yapmaya çalışıyorum. Bırakmak istemediğinde ne mi yapıyorum? Ya sevdiği kitaplarından birini alıp çok eğlenerek okuyorum yada oyuncaklarıyla ballandıra ballandıra oynuyorum. Böyle bir durumda bırakıp bana katılmaması mümkün mü hiç?NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-87763405269351430982012-06-03T02:06:00.000-07:002012-06-03T02:06:40.462-07:00Hepsi Salıncak Sevdasından Oldu.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkaL2VFiLk0ZYDLR1punF-XIeSSHAQNnpdo0ex_hwLFJJXxQQoH6K9Nw0exFjmt7O4YtHuNZlGjiySnZmDtwEJsRoQPO3eUAlx6ZCtJnY2TQoAYeLfFHu8gSEdu73HDAXU4SuzzoSYHOc/s1600/Swing_2_by_unw4nt3d.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="320" width="242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkaL2VFiLk0ZYDLR1punF-XIeSSHAQNnpdo0ex_hwLFJJXxQQoH6K9Nw0exFjmt7O4YtHuNZlGjiySnZmDtwEJsRoQPO3eUAlx6ZCtJnY2TQoAYeLfFHu8gSEdu73HDAXU4SuzzoSYHOc/s320/Swing_2_by_unw4nt3d.jpg" /></a></div>
Benim hareketlerimde hep bir çocukluk, çevremde tutuğum neslelerde hep bir şirinlik vardır. Öyle agucuk bugucuk konuşan mıçmıç bir insan değilim. O kadar değil, ama olgun da değilim. Olgun insanlar sıkar beni. Belli bir kalıpta olmak kaidelere uymak ise boğar. Yaşının gereği gibi davran, koca kız oldun, olgunlaş artık laflarına kıl olurum. Nerede nasıl davranması gerektiğinin idrakinde olan bir insanım çok şükür. Kimseden akıl almaya ihtiyacım yok. Ben böyleye iyiyim, hayat böyle çok daha neşeli. Son bir yıldır bu söylevler annesin artık şöyle giyin, annesin artık böyle davran, oraya gidip ne yapacaksın sen annesin artık! O laflar bir kulağımdan giriyor diğerine ulaşamadan hepsini burnumdan pöfleterek salıveriyorum haberiniz olsun. Ben böyle kalmaya yıllar önce karar verdim...
Ben orta 3 öğrencisiyken oldu herşey. Bizim sokağın başında bir çocuk parkı vardı. Eve yakın diye ne zaman bir yerden yürüyerek eve dönecek olsak oraya uğrar iki sallanırdık abimle. Bizim sınıftan bir çocuk da parkın hemen yanındaki apartmanda otururdu. O parkların oyun kısmından banklar kısmına terfi etmişti. Arkadaşlarıyla orada oturur, gelen geçene bakar, muhabbet eder, kısacası serserilik yapardı. Zaten bedenen de abimle beni ikiye katlamıştı. Bir gün salıncakta abimle neşe içinde sallanırken bu çocuk bizi gördü geldi konuştuk falan. Buraya kadar herşey normal. Ama gene bizim sınıfta benim hoşlandığım başka bir çocuk var en az bunun kadar serseri ve bundan daha salak. Daha küçüktüm işte ne yaparsın mantık sıfır. Bir duydum ki hoşladığım çocuk bana çıkma teklif edecek (çıkma ne demekse, o zaman da çok komik gelirdi bu laf, hala komikliğini koruyor). Anaaam dünyalar benim oldu bir heyecan sardı, şimdi iş ciddiye bindi, gerildim falan filan. Hızlı geçip sadede geliyorum. Sonra bir duydum ki çocuk vaz geçmiş çünkü beni parkta sallanırken gören eleman yememiş içmemiş yorumunu yapıştırmış, o daha çocuk be parkta oynuyo,diye. Öbürünün de gururuna dokunmuş kendine daha olgun birini bulmaya karar vermiş. Ben olayın bu kadar ayrıntısını nasıl duydum hatırlamıyorum ama duyduğumda şöyle bir düşündüm. Oğlanlarla takılmaya çalışan tiki tiki dolaşan bir kız mı olmak istiyorum yoksa parkta sallanmak mı? Biri beni beğensin diye salıncaktan vaz mı geçeceğim? İşte o gün bir aydınlanma yaşadım ben! İyi midir değilmidir bilmem kendi açımdan hiç zararını görmedim. Kişiliğimi oluşturan, hayatıma yön veren o kararı aldım o gün. Oyun oynamanın eğlencesinden vaz geçmedim ve bana o gözle bakan oğlanları da arkadaşları mı da yetişkinleri de kulak arkası etmeye başladım.
Şimdi herkes kızıyla ne kadar ilgilenen, ne güzel oyunlar oynayan bir anne olduğumu söylüyor. Çünkü bana külfet değil, ben de zevk alıyorum o kitapları okumaktan, o kuleleri dizip yıkmaktan, parka gitmekten ve oyun oynamaktan. Mutfakta yemek yapmaktansa kızımla oyun oynamayı tercih ederim. Kızımın kıkırtıları, diğerlerinin övgüleri, hatta senin kızın olsaymışım keşke lafları. Ben bunları iki kulağımın arasında tutuyorum. Anneye bak Conversli anne mi olur, diye iğneleyenleri ise burnumdan püfledim gitti...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-24982514531083382142011-12-15T15:07:00.000-08:002011-12-15T15:26:13.392-08:00Değişen FikirlerÇocuktan önce ve çocuktan sonra insanın hayatı tamamen değişiyor. Çok normal bu. Ama değişen fikirler ve tahammüller de var. İşin enteresan kısmı o. <br /><br />Ben mesela bebekleri ve çocukları pek kucaklayarak sevmezdim. Neden mi?<br /><br />-Çocuklar sümüklü olur.<br />-Çocuklar salyalı olur.<br />-Çocukların elleri pis olur çünkü herşeye değerler.<br />-Çocukların yüzleri pis olur çünkü yedikleri herşeyi sıvaştırırlar.<br />-Çocuklar gıcık cevaplar vererek sizi rezil edebilir.<br />-Çocukların saçlarından yapışık nesneler çıkabilir.<br />-Bebekler kaka kokabilir.<br />-Bebekler çiş kokabilir.<br />-Bebekler salya konusunda çocukları fazlasıyla geçebilir.<br />-Bebekler üzerinize kusabilir.<br />-Bebekler dolayısıyla kusmuk kokabilir.<br />-Bebekler kucağınıza aldığınızda ağlayarak sizi rezil edebilir.<br /><br />Bu gibi sebepler beni bebeklerden de çocuklardan da biraz uzak tutardı. Hamileyken 2.ye hamile olan bir arkadaşım başka bir arkadaşımın 5 aylık kızını seviyordu. Ama nasıl seviyor ayıla bayıla. Bebek bunun yanağını ağzına yapıştırdı, yoğun bir salya sızıntısı arkadaşımın yanağından boynuna doğru yol almaya başladı. Ben gözlerim iri iri, midemde kelebeklerle olayı izliyorum. Oyy ben seni yerim, oyy ben seni mıncıklarımlar arasında bir farkettim ki o salyadan tek rahatsız olan benim. Ne annesi ay kusura bakma dur sileyim dedi, ne arkadaşım ıyyy yanağım ıslandı dedi. Arkadaşım yanağını silmedi bile anlamadım, o salya kendi kendine kurudu galiba. O zaman anlamadım ama şimdi anlıyorum işte.<br /><br />Şimdi bir bebek gelsin yanıma çişte koksa kaka da koksa kusmuk da koksa ben gene de cennet kokusunu alıyorum onun. Salyası, sümüğü, yediği, kustuğu bulaşsın üstüme ne olacak, zaten bizimkinden kalan temiz bir yer bulmaları çok zor bulaştırmak için. Çocuk pis olacak tabi çünkü anlıyorum ki bir annenin o çocuğu her daim tertemiz tutması için ışık hızıyla hareket ediyor olması gerek. Akan burunun silinmesi, ellerin yıkanması, saçların toplanması ve bunun her an tekrar tekrar yapılması yetişmesi zor bir kısır döngü. Salıyor gidiyor anne bazen. İşte o zaman benim gibi daha gerçeklerle yüzleşememiş biri çocuğa bakıyor ve 'Iyyy' diyor. 'Hiç mi temizlemiyor annesi bunu...' <br /><br />Hadi ordan!!!NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-55072680911726895082011-12-07T17:34:00.001-08:002011-12-07T17:47:32.587-08:00Macera Dolu Amerika<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgysyJ1_ivpOYVotIkXCS-c1V4mLKGdS2CDiiGxH6jk-sarAFxZ3IXlIRWlutEI-56lOLW7xpDqw24CrAn2U7qZOyf-J_AYO6xitKRd_p8mPRcTEBGOpLPDzZw34_MyfL3DaZWxdZlm-3I/s1600/la9.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgysyJ1_ivpOYVotIkXCS-c1V4mLKGdS2CDiiGxH6jk-sarAFxZ3IXlIRWlutEI-56lOLW7xpDqw24CrAn2U7qZOyf-J_AYO6xitKRd_p8mPRcTEBGOpLPDzZw34_MyfL3DaZWxdZlm-3I/s320/la9.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5683567785973359762" /></a><br />Oldu en sonunda oldu bim bam booomm.. Bursuydu, vizesiydi, DS-iydi, formlarıydı, belgeleriydi, dolarıydı, bavuluydu, valiziydi, biletiydi derken hoooppp Neko ve ailesi sonunda kendini Amerika'ya attı. Hemde geleli neredeyse 3 ay olacak...<br /><br />Evet bizim meslekte herkes bir seneliğine gidiyor Amerika'ya. Ama ben büyük oynadım! Gidiyorsak iyi bir yer olsun dedim, isterse pahalı olsun idare ederiz dedim. Los Angeles'dayım. Koca burda bızdık kızım burda ben burda. Beverly Hills'e o kadar yakınım ki. Akşam gezmesine Walk of Fame' e gidebiliyorum. Terasımdan kulesini görebildiğim Fox sinemasında gerçekleşen galaları karşı kaldırımdan da olsa izleyebiliyorum. Teras dediysem öyle büyük amerikan evlerinden değil. 1+1 ama salondan büyük terası olan içine bolca güneş alan çok güzel bir evim var. Pahalı, çok pahalı ama Beverly Hills'e komşuyuz var mı ötesi :)<br /><br />Burada hayatım çok daha yoğun. Çünkü en büyük desteğim annemsiz kaldım burda. Aramıza okyanus girince herşey benim üstüme kaldı. Kızım, evim, işim, kocam.<br /><br />Az çok idare ediyorum. Daha çok yazmak istiyorum çok çok, yazacak o kadar çok şey var ki. Ekleyecek bir sürü resim var.. Ahh zaman, bana daha çok zaman ne olur bana biraz daha fazla zaman. 26 saat falan yaşasam günleri mesela. Çok mu zor?..NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-74865647364507992192011-08-09T07:16:00.000-07:002011-08-10T01:36:00.285-07:00Kızımı Kıskanıyorum<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij3u41axkt-HkvA7V1vCWUIbgVymR4G4Mce_DrmpNacIuR8Ht0sq29KC2Rw4LKQP28KdTWxtRj-kTU9j0Tb4GH6B8EdNWHvauP3osIzdQM5AOO7TJtelD6HNwFQDAHfrWZIPQV4ZGa914/s1600/0d3b7573af1ae9b3f8d0b1312203a7b6.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 220px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEij3u41axkt-HkvA7V1vCWUIbgVymR4G4Mce_DrmpNacIuR8Ht0sq29KC2Rw4LKQP28KdTWxtRj-kTU9j0Tb4GH6B8EdNWHvauP3osIzdQM5AOO7TJtelD6HNwFQDAHfrWZIPQV4ZGa914/s320/0d3b7573af1ae9b3f8d0b1312203a7b6.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5638863509616654610" /></a>
<br />Kızım şu an 13 aylık. Hayat ona güzel.
<br />
<br />Ben de istiyorum beni bu kadar çok sevsinler.
<br />
<br />Bir dedem olsun her istediğimi yapan, beni parka götüren, yorulsa bile sırf ben istiyorum diye kalkıp beni yürüten.
<br />
<br />Bir babam olsun hep beni kucağında taşıyan, en kıymetli eşyası olan iphoneunu bile ben istediğimde gözünü kırpmadan bana verebilen.
<br />
<br />Bir anneannem olsun bana hiç kızmayan, annem yokken yanımda olan, bana onu aratmayan.
<br />
<br />Çok sevdiğim birşeyi içerken uyuya kalayım, bunu istediğim her zaman yapayım, gece uyandığımda kaldığım yerden devam edeyim, bir seslendiğimde en sevdiğim yanımda olsun derdime derman olsun.
<br />
<br />Banyomu her gün başkaları yaptırsın ben hiç yorulmayayım. Banyo sonrası masajım olsun, hikayelerim olsun.
<br />
<br />Her gün gezmeye gideyim. Her gün yeni birşey keşfedeyim. Çevremdeki herşey bana oyuncak olsun, hepsi bana büyük keyif versin.
<br />
<br />Annem beni sürekli öpsün, her fırsatta öpsün, ninnilerle uyutulayım, uyurken öpüleyim, uyanınca öpüleyim.
<br />
<br />Yemeklerimi başkaları yapsın bana yedirsin. İstersem kendim yiyeyim istemezsem annem yedirsin.
<br />
<br />Tuvalete gitmekle zaman harcamayayım altıma yapayım beni temizlesinler.
<br />
<br />Beni her gören ne kadar şirin ve güzel olduğumu düşünsün. Herkes beni sevsin çok sevsin.
<br />
<br />Hayat, para, trafik, siyaset, savaş, barış hiç umrumda olmasın. Tek derdim karnım doysun, annem yanımda olsun olsun.
<br />
<br />Mutlu olmak çok kolay olsun.
<br />
<br />Kızımın yerinde olmayı çok isterdim be.
<br />NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-19697560956701382242011-08-09T06:38:00.001-07:002012-03-05T22:42:55.211-08:00Data Toplama Sancıları<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://fc09.deviantart.net/fs14/f/2006/361/4/3/Study_by_Draco_kill.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 440px; height: 270px;" src="http://fc09.deviantart.net/fs14/f/2006/361/4/3/Study_by_Draco_kill.jpg" border="0" alt="" /></a><br />
<br />
Bir doktora yapmayan bir mastır yapmayan bilemez bunun ne zor olduğunu. Önce ne toplayacağına karar verirsin. Neye bakayım ne araştırayım neyle toplayayım falan. Senin fikrini hocan beğenmez, hocanın fikrini ise sen beğenmezsin gibi bir seçenek olamaz zaten. O söyler sen yaparsın. Karar verilmesi aylar alır ki bu esnada zırt pırt değişen fikirler yüzüden verdiğin emekler yaptığın araştırmalar vs. boşa gider. Boşa giden emekleri umursamayan hocaların sana yeni uğraşlar ekler. <br />
<br />
Aylar sonra sonunda data toplamaya başlarsın. Git müdürü ikna et, öğretmeni ikna et, ve esas katılımcı öğrencilere ulaş. Onları ikna etmek için şeker çikolata vs ayarla. Hele ben gibi deneysel çalışıyorsan öğretmeni ikna etmek için 5 takla, süreçte bırakmak istediğinde vaz geçmesin diye 10 takla, getirdiğin aktiviteleri düzgün uygulasın diye 15 takla at. (Saolsunlar ama iyi altından kalktılar)<br />
<br />
Bu süreç bana ağır geldi vesselam. Bitti mi? Bitti! Son anketi uyguladığım gün, son datayı aldığım gün ne yapacağımı şaşırdım gülsem mi ağlasam mı? Koca bir dönemi buldu bitmesi ama bitti. Bu esnada ben yalancı da oldum, düzenbaz da oldum, haketmediği halde karşısındakini öven, haksız değilken özür dileyen, içinde fırtınalar koparken herkese sürekli gülücük gösteren, patlama moduna geldiğinde Koca tarafından sakinleştirilen biri oldum. Hayatımda gördüğüm en rüküş kadına nasılım diye sorduğunda çok şık demek zorunda da kaldım, ters giden noktaları hocamdan saklamak zorunda da. <br />
<br />
Çocuğumun 2 ayını kaçırdım, sadece emzirdim, akşamları uyuttum. Tüm sorumluluk annemdeydi. Ahh annem sen olmasan...<br />
<br />
En güzeli bitmiş olması. Şimdi o anketlerdeki verileri bilgisayara giriyorum. Tek tek. Elle. 6 sınıf x 12 anket. O 12 anketin tonlarca maddesi. <br />
<br />
Girince bitecek mi? Hayır! Dua edelim de analzilerden işe yarar bir şeyler çıksın... NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-42870749548744341742011-08-09T06:05:00.000-07:002011-08-09T06:31:30.971-07:00Nefret Ediyorum!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqan88oGC5tJ41_m4SLXRYLgkHp32yiFZOsv5pTzChNsWjXvpFMvlj89ASu1GlfPzwtE9dhOnDHDO2O900MvWXOLIfpWAMpl6w541gmsiEz13WTfBPhUvbLCkUNYZhgVT9nS1sUenYhzo/s1600/Untitled.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 202px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqan88oGC5tJ41_m4SLXRYLgkHp32yiFZOsv5pTzChNsWjXvpFMvlj89ASu1GlfPzwtE9dhOnDHDO2O900MvWXOLIfpWAMpl6w541gmsiEz13WTfBPhUvbLCkUNYZhgVT9nS1sUenYhzo/s320/Untitled.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5638848050531503362" /></a>
<br />
<br /> Ondan nefret ediyorum. Ondan. O yalancı kızdan, o kişiliği gelişmemiş, kendi kararlarını kendisi veremeyen, verdiği kararın arkasında duramayan, bize öyle başkasına böyle olan, abimi kıran, babamı üzen, annemi sarsan o kızdan! O bencilden o nankörden, o merhametten maraz doğar lafının en net göstergesinden, aklı baki olamamış, yaşı büyümüş ama zekası sabit kalmış o zavallıdan! Hayallerimizi yıkan, verilen hiç bir emeği haketmeyen o aptaldan!
<br />
<br /> Tüm hazırlıklar tamamken, 2 hafta kala evlenmek istemiyorum diye düğünü iptal ettiren, telefonunu açıp karşımızda konuşabilecek kadar bile medeni cesareti olmayan o akılsızdan nefret ediyorum!
<br />
<br /> Hayatımda ilk defa birinden nefret ediyorum. Affedemiyorum, hazmedemiyorum, düşündükçe kendi kendimi yiyorum. Çocuğumu evde bırakıpta ona ayırdığım tüm zamanlar, onun için yaptığım düşündüğüm söylediğim herşey haram olsun! Elime verseler saçını başını yolarım o kadar nefret içindeyim.
<br />
<br /> Ona dair çok dileklerim var. Ama Allah'a bırakıyorum. O en iyisini bilir nasıl olsa. NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-19775810599439592142011-08-09T06:00:00.000-07:002011-08-09T06:05:17.002-07:00Gene BenSevgili blog,
<br />
<br />Yoktum bayağıdır döndüm. Ama sen de yoktun, kapatmışlardı seni. Açılsan da dönemedim. Ama bak döndüm şimdi. Kabul edersin di mi beni? Edersin edersin...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-11706510635913271602011-02-24T13:24:00.000-08:002011-02-25T01:28:05.399-08:00Bir Telefonla Giden Yıllarım<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghF52J5OuQErx_cqiu79IL36RfTemUS53GA2IuHd7noIdMpreW-t2SPdfkK5i57zVHq_duHvJ1wDCa62APsR8tvuD7a3yBi_xu1Ga8QS16GAl9Ljz815L3qJVilbj78l2P5kq9tl05J5s/s1600/cry_by_Defiantforever4.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 189px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghF52J5OuQErx_cqiu79IL36RfTemUS53GA2IuHd7noIdMpreW-t2SPdfkK5i57zVHq_duHvJ1wDCa62APsR8tvuD7a3yBi_xu1Ga8QS16GAl9Ljz815L3qJVilbj78l2P5kq9tl05J5s/s320/cry_by_Defiantforever4.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5577380731729239730" /></a><br />Geçen günlerden biri. Sıradan başlayan öyle devam eden bir gün. Ofisteyim saat 15.00 civarlarında. Sabah erken gelmişim, çalışmışım, yarım saatlik işimi de bitirirsem çıkıp kızıma kavuşacağım. Telefonuma baktım ki evden aranmışım. Hemde 3 saat önce. Kızım uyuyunca annem arıyor beni, neler yaptıklarını anlatıyor. Ben aramıyorum çünkü uyuyorken ararsam uyanıyor sese. Üzüldüm telefonu duyup da açmamış olmadığıma. Geri arasam mı aramasam mı diye düşünürken anneme sormam gereken şimdi hatırlamadığım hatta telefonu kapatır kapatmaz çoktan unutmuş olduğum başka bir sebep daha çıktı aramam için. Aradım. <br /><br />Annem açtı. Ne zaman geliyorsun, baban da burda gibi rutin muhabbetten sonra birden aklına söylemesi gerekenler geldi, ses tonu değişti. "Seni aramıştım açmadın, geri de aramadın, ayyy ne oldu bu gün biliyor musun" dedi değişmiş sesi. Oturuyordum yerimden kalktım, duramadım iki adım yürüdüm, kalp atışım hızlandı. Ne oldu dedim sadece. <br /><br />Annem başladı anlatmaya: Ay sabah hiçbir şeyi yoktu, siz gittiniz kahvaltısını yaptı, sonra sütünü içti bu... Buraya kadar benim seçebildiğim sözler sadece şuydu: sabah hiçbir şeyi yoktu! Yani sonra vardı, yani sonra birşey oldu ama ne oldu! Tek öğrenmek istediğim oydu, ne oldu! Sadece ee diyebildim bir an önce öğrenmek için.<br /> <br />Annem devam etti: Sonra oyun oynadık güzelce sonra acıkınca çorbasını verdim yedi iştahla, sonra meyve suyu sıkım verdim bir güzel içti, çok sorunsuz yedi içti halbuki. Sonra uyumuştu. Burda da seçebildiğim son 2 cümleydi, halbuki iyi yemiş içmişti ama sonra birşey olmuştu. Ama ne! Uyumuştu. O anda annemin sesi değiştiğinden beri tıkır tıkır çalışan psikopat senaryo yazarı beynim bir çok seçeneği eleyerek en uygununu film halinde koydu karşıma. Kızım uyumuştu ama uyanamadı. Annem onu uynadırmak istedi ama uyanamadı, uyanmadı. <br /><br />Ayakta duramadım masaya dayandım. O 2-3 saniye içinde beynimin diğer yarısı yazar kısımla savaşmaya başladı. Öyle kötü birşey olsa çoktan duyardın dedi, öbürü aradılar ama ulaşamadılar sana dedi, öyle olsa sana ulaşamayınca kocanı ararlar ve o sana kesin ulaşırdı dedi beriki, Üstüne ekledi bak annen o kadar da kötü konuşmuyor diye, öyle olsa böyle mi konuşurdu ağlar falan olurdu şimdi. Senaryo yazarı bozuldu buna o zaman al sana dedi yeni bir senaryo attı ortaya: Kızım uyuyordu ama hala uyuyordu bayılmıştı ve uyanmıyordu. Öyle olsa evde olmaz hastanede olurlar dedi öbürü ve susturdu yazarı. O arada ben masaya dayalı da duramaz elim ayağım titrer, gözlerim fal taşı gibi açık annemin duymam gereken şeyi söylemesini bekledim kaygıyla. <br />Ofistekiler sustu, korktu, sıradaki tepkimi merakla beklediler anlamak için olanları. Sonunda dayanamayıp anne ne oldu doğru düzgün söyle bir uzatma diyebildim titrek sesimle. Kızım yüz üstü uyurken kusmuştu. Kusmuş, uyanmamış, içinde yoğurt çorbası meyve suyu ve anne sütü karışımı olan kusmuğunun içinde mışıl mışıl uyumaya devam etmişti. Annem bunu yanağında beyaz birşey görünce farketmişti. Benim tek diyebildiğim, kustu mu, uyandı mı, şimdi nasıl? oldu. Biraz şaşkın biraz rahatlamış hala da piskopat yazarın yanlış duydun öyle değil olay aslında daha kötü gibi son çırpınışlarıyla cebelleşir bir halde. <br /><br />Evet kızım hiç kusan bir bebek değil, evet uyanmamış kusmuş o halde de uyumuş olması olağanüstü bir durum. Ama annemin o telefonu sarstı beni. Telefonu kapattım bir süre daha konuştuktan sonra. Ofistekiler bebek kusar ya korkma o kadar falan diye beni teselli etmeye çalıştılar. Tek diyebildiğim daha kötü birşey... oldu. <br /><br />Söylemek istediğim açıklamak istediğim başka şeylerde vardı. Annem öyle konuşunca korktuğum, söylemediği için bir sürü şeyin zihnime dolduğu, çok daha kötü birşey oldu sandığım, uyanmadı diyecek sandığım vs... Ama sonrasına hıçkırıklarım izin vermedi. <br /><br />Bir gün böyle bir telefon alabilme düşüncesi bile, o anın ihtimalini 5 saniyelik hissetmek bile yarım saat ağlatırken beni, yazar beynim boş kalmayıp bir kısa film gösterdi bana.. Yaşadığım stres yüzünden üzerinde adım yazan takvimden tomar tomar uçuşup giden yapraklardı perdede dönen...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-55650086689845284512011-02-11T11:34:00.000-08:002011-02-11T11:45:06.647-08:00Nasıl Yani?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMPE08eTmVqDbkvPllVebQ-B5To4-4HY2fQuyUH1q46h1WY39h7EghYUuB-ClIjPHfkT43FEMzlX69oqWs40Y887rTszINQvay5vLoQQ4Syp9mPjfFV9pmUTAhdTWRgx-NNIiSu17zdF8/s1600/cheer.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 140px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMPE08eTmVqDbkvPllVebQ-B5To4-4HY2fQuyUH1q46h1WY39h7EghYUuB-ClIjPHfkT43FEMzlX69oqWs40Y887rTszINQvay5vLoQQ4Syp9mPjfFV9pmUTAhdTWRgx-NNIiSu17zdF8/s200/cheer.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5572520226161139938" /></a><br />Geçen gün neredeyse bir senedir olmayan şey oldu. Neredeyse bir senedir beni yiyip bitiren şey son buldu! Motive oldum, egom yerine geldi, yapabilirim dedim kendi kendime yeniden.<br /><br />Hocalarım tezim için hazırladığım birşeyi beğendiler!! Bir senedir verdikleri olmamış, iyi değil, istenilen değil vs gibi cevaplar değildi verdikleri. Çok hoş olmuş, kendini verince çok güzel şeyler çıkartıyorsun dediler. <br /><br />Her ne kadar elimdeki daha devede kulaksa da bana çok yaradı. Maili okuduğumda neredeyse ağlayacaktım hayu!!!NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-75782747618560652972011-01-06T13:15:00.000-08:002011-02-11T11:33:41.354-08:00Bir Annenin AnatomisiAnne olunca insan herşeyi bir yana bırakıyor. Bebek dünyanın merkezi, bebek annenin hayatının merkezi. Ben çok değiştim. Yukarıdan aşağıya, tepeden tırnağa. Aşağıda yazanlar benim ve çevremde gördüğüm birkaç taze annenin durumlarından esinlenilerek yazılmıştır. Böyle olmayan anneler eminim vardır. Saygı duyarım...<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Annenin anatomisi:</span> En tepeden başlayarak...<br /> <br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKpeZFVU_KmrBI1fb0Rxx-6xVj621A0oMggrXDkiwYnRbXnv5PV_6F1GB79bZfkk5DpWRHNeNXjtOhFjoRLKKVi-npTqmWD3CDqrHxGei0nEJkY1nZQy2egSKsPIa6MD8RddEUjkHCx6M/s1600/SuperStock_1538R-21037.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKpeZFVU_KmrBI1fb0Rxx-6xVj621A0oMggrXDkiwYnRbXnv5PV_6F1GB79bZfkk5DpWRHNeNXjtOhFjoRLKKVi-npTqmWD3CDqrHxGei0nEJkY1nZQy2egSKsPIa6MD8RddEUjkHCx6M/s200/SuperStock_1538R-21037.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5558699792756014930" /></a><br /><br /><span style="font-weight:bold;">Saçlar:</span><br />Toplanabilecek kadar uzun, çabuk köpürüp kuruyacak kadar kısa kesilmiştir. Fön, perma boya vs gibi çeşitli bakımlardan geçmeyeli uzun zaman olmuştur, yakın zaman da da zor görür.Genelde bir lastik ile sıkıca toplandığı için tepe kısmı kabarıklığını kaybetmiş basık bir şekil almıştır. Hızla dökülmektedir, dahası bebek biraz büyüyünce (kalırsa tabi) o minik eller tarafından tutam tutam yolunmaya mahkumdur.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Beyin:</span><br />Doğumdan sonra yarısı yitirilmiş, öncesinde sahip olunan pratik zeka, hazır cevaplık, parlak hafıza törpülenmiş gitmiştir. Yerini yapmayı düşündüğün şeyi yaptın zannettiren bir hafıza, her gün yapman gerekenleri sürekli unutturan bir akıl, sürekli kötü şeyleri önüne sergileyen bir beyin almıştır. En acısı evden çıkarken yanına alman gerekenleri unutmaktır (ıslak mendil veya emzik gibi). Beynin görevi vücudu idare etmenin yanısıra her dakika olabilecek kötü şeylerin hayallerini size gösterip sizi psikopata çevirmektir. Uyuyan bebeğinizi kontrole mi gidiyorsunuz, o koridor boyunca gördüğünüz ya bebek nefes almıyorsa, ya örtüsü suratına kapandıysa,ya kustu da boğulduysa, ya mosmor görürsem, ya ölmüşse hatta ya orada yoksa!!! gibi abuk subuk tüyler ürpertici sahneyi yaşar, o anlarda çekeceğiniz acıyı çeker, öyle olmadığını görünce yaratana şükredersiniz. İki çözümü vardır, ya sürekli başında durup sık sık bakacaksınız (düşünmeye fırsat vermeden), ya da sürekli başka şeylerle oyalanacaksınız. İkinciyi yapabilen var mıdır bilmem, ama ben yapamadım.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Gözler:</span><br />Uykusuzluktan hafif kızarmış, altında mor torbalar barındıran bir hal almıştır. Mutluluktan, hüzünden, üzüntüden ve her türlü şeyden, olur olmaz her türlü şeyden yaşarmaya dünden hazırdır. Görevi bebeğin üzerinden ayrılmamak olan bu iki yuvarlak bazen beyin ile bir olup abuk subuk şeyler yaparlar. Bebeğin yanından birşeyler uçuştuğunu, beşiğin yanındaki bembeyaz duvarda siyah kocaman bir böcek olduğunu, loş ışıkta bebeğin suratında veya vücudunda bir anormallik olduğunu göstermekten ve anneye eziyet etmekten hiç çekinmezler. Bir başka görevi ise emzrime esnasında bebek ile temas kurmaktır. Tabi bebek de bunu istiyorsa...<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Burun:</span><br />En önemli görevi bebeğin o mis kokusunu annenin hücrelerine taşımak ve anneye mutluluk aşılamaktır. Arada bez değiştirme sinyali için de kullanılabilir. :)Bir diğer görevi ise sigara veya ozon gibi zararlı maddelerin varlığını belirlemek ve anneyi bebeği uzaklaştırması için uyarmaktır. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Kulaklar:</span><br />Doğumdan itibaren bebeğin sesine odaklanırlar. Hık dese mık dese anneye iletiler. Gözlerden geri kalmayarak beyin ile işbirliği yapıp, olmadığı halde bebeğinizin sesini duyururlar. Öyleki bebek kucağınızdayken odadan sesini duyar, kendinizi uyandığı kanaatine varırken bulursunuz. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Ağız:</span><br />Dudakların görevi bebeği küçük küçük öpmek, ağızın görevi ise içine giren yiyecekleri eskisinden çok daha hızlı bir şekilde mideye göndermektir. Zira yemek yemeğe vakit yoktur, bebek ağlıyordur.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Dil:</span><br />Bebeğe tatlı tatlı ninni söyler, çevredekilere ise pek tatlı şeyler söylemez.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Omuzlar:</span><br />Bebeğin başını koyup pışpışlayarak uyutulabileceği ideal bir mekandır. Zaman geçtikçe artan kilolar hasebiyle ağrıyacak, zorlanacak ama yine de görevinden vazgeçmeyecektir.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Eller:</span><br />Normal olarak emzirme öncesi, alt değiştirme sonrası ve normal olmayarak psikopat annenin mikrop bulaşmasın diye dakika başına yıkaması üzerine iki kabuklu sürüngen görünümünü almışlardır. Yer yer çatlaklardan sızan kanlar can yakmakta hiçbir krem fayda etmemektedir. Zaten bebeğe dokunacağınız için krem de süremezsiniz. Tek çözümü kalıp sabun kullanmak, elleri çok iyi durulamak, fırsat bulabildikçe kremlemek ve sabretmektir. Tırnaklar uzun zamandır manikür yüzü görmemiştir, dipten kesilmiş zaman bulunduysa belki törpülenmiştir. Bebeğin orasını burasını çizecek değilsiniz ya. Parlatıcı, oje, fransız gibi terimler uzun bir süre hayatımıza dönemeyecektir. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Göğüsler:</span><br />Görevini yazmama gerek yok sanırım. Vücutta birkaç dakika içinde fizyolojisi bu kadar değişebilen başka bir organ bulmak mümkün değil. Süt ile dolduğunda slikonlu görünümüne kavuşan bu organ bebek tarafından boşaltıldığında iki boş kese gibi sarkık bir hal almaktadır. Uçları çatlamış, yara olmuş, kanamış olabilir, zamanla emilmeye ve sömürülmeye alışacaktır. Çözümü gene sabır, ve lanolinli kremlerdir. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Kalp</span><br />İçinde var olan tüm sevgileri bir kenara sıkıştırmış, orta yere kocaman bir şekilde bebeği yerleştirmiştir. Bebeğin sevgisiyle dolar taşar...<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Sırt ve Bel:</span><br />Emziren annenin sırt ağrısı dünyada görülmemiş bir ağrıdır. Omurga bel ve sırt her daim ağrır belli hareketleri yapmanıza engel olur ve masajla geçmez. Kas gevşetici, ağrı kesici vs alamazsınız. Dik durmaya da çalışsanız, yastıklar da kullansanız ağrıyacak ağrıyacak ve ağrıyacaktır. İleride geçecek midir? Hayır, bebek büyüdükçe daha da ağrıyacaktır.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Göbek:</span><br />İçinden kocaman bir şey çıktığı için şişirilip söndürülmüş balon gibidir. Buruşuk, sarkık, yumuşak, ama hala tombul. Doğumdan hemen sonra içi boşalınca nasıl olsa inecek sanılan göbeğin inmesi yaklaşık 2-3 ay almakta o süre zarfında size her zaman böyle kalacağım hissini doya doya yaşatmaktadır. Hamile kadınların bu konuda şanssız %80'indenseniz sahip olduğunuz çatlaklar griden pembeye döner ve buruşuk göbeğinize tadından yenmez bir görünüm sağlar. İşin en kötü tarafı da onların asla geçmeyeceğini bilmektir. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Bikini Bölgesi:</span><br />Eğer normal doğum yaptıysanız 'Bak şu konuşana' filmindeki bir replikte geçtiği gibi "limon kadar delikten karpuz kadar bir şey geçmiştir", sezaryen olmuşsanız göbekle arasında 4 parmak kadar bir dikiş vardır. Daha ne olsun!!! Sahip olunan dikişler, kahkahayla gülmenize, öksürmenize ve hapşurmanıza izin vermez. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Bacaklar ve Ayaklar:</span><br />Ödemi inmiştir. Heyoo... Yeni görevleri bebişin giderek artan ağırlığını annenin taşımasına yardım etmek, yere sağlam bastırmaktır. Bazen sallayarak bebeği uyutma görevi de üstlenebilirler ama bu pek tavsiye edilmemektedir. Bacaklar eski prüzsüz güzelliğine kavuşabilmek için daha çok bekleyecek, ayak tırnaklarının varlığı ise canınızı acıtmaya başlayana kadar unutulacaktır...<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Öte Yandan</span><br />Bunların hepsi gerçekten var olsa da şikayet edilecek şeyler değil aslında. Annelik dünyanın en güzel duygusu. Bunların 10 katı bile gelse gene vazgeçmem anne olmaktan. Olumlu tarafları saymakla bitmez. Bunlar sadece bir kaç espri o kadar...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-80433680371719341182010-12-31T10:39:00.000-08:002010-12-31T10:54:30.453-08:00sadece 7 yıl!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6yY6XNOWfdgZk4q35Q3OMDjQzcRCloeHC__CtSiFcrSfyKVjlolGNF_zDYlks5QNvkLfwOWULCfLri9sIEtgEdr7xgXQEHSdMvuuK0-9-FPhV5bWflo6oUeGg-MvOQC-mYcp3BUeias0/s1600/3450652608_f62589f084.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6yY6XNOWfdgZk4q35Q3OMDjQzcRCloeHC__CtSiFcrSfyKVjlolGNF_zDYlks5QNvkLfwOWULCfLri9sIEtgEdr7xgXQEHSdMvuuK0-9-FPhV5bWflo6oUeGg-MvOQC-mYcp3BUeias0/s200/3450652608_f62589f084.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5556921699845716978" /></a><br /><br />Koca bu sabah anneme evlilik ve güzellik üzerine yaptıkları bir sohbette aynen şunu dedi:<br /><br />"Ne kadar güzel biriyle evlenirsen evlen ömrü anca 10 yıl "<br /><br />Aman Allah'ım. Sadece 7 yılım kaldı!!! XD<br /><br />Not: Vermeye çalıştığı mesaj aslında evlenirken dış güzelliğe değil iç güzelliğe bakılmalı vs.. gibi birşeydi.NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-71627318626228723252010-12-29T04:36:00.001-08:002010-12-29T05:35:52.836-08:00Ice Princess & KnowingAmanın nasıl olduysa oldu ben aylar sonra bir film izleyebildim. Hem de baştan sona. Hatta yetmedi sonra bir tane daha izledim. Arada kızım uyandı geri uyuttum tabi. Sagolsunlar izleyiciler (annem ve abim) anlayış gösterdiler ben dönene kadar beklediler. Önce annemle oturduk buz prensesini izledik. Uzun zamandır beklettiğim bir filmdi. Daha sonra abim gelince de Kehanet'i izledik. Hemen açıklıyorum:<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Ice Princess_Buz Prensesi </span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqxbNfItmdeB5j_dxgTn9Hx4c4xnlmuFDz4Gr6d7JqMflhH8amfM-yZitWiZE2H3gcMPkmaWoOfCJBrWrN_HUbq1iGfz3oGN9ZARIL2rDn1_XjCYuD_Fvrrx0JTKmifyZZWe_LDQWArrQ/s1600/images.jpeg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 184px; height: 274px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqxbNfItmdeB5j_dxgTn9Hx4c4xnlmuFDz4Gr6d7JqMflhH8amfM-yZitWiZE2H3gcMPkmaWoOfCJBrWrN_HUbq1iGfz3oGN9ZARIL2rDn1_XjCYuD_Fvrrx0JTKmifyZZWe_LDQWArrQ/s320/images.jpeg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5556097256439166770" /></a>Tam bir anne kız filmi. Kadın filmi, gençlik filmi. Annem ve ben böyle filmleri izlemenin hastasıyız. Zihnini yormadan sakin sakin önünden güzel kareler geçer, aşk, mutluluk, başarı, yer yer sıkıntı ama her zaman mutlu son. Ağzımızda tatlı bir tebessümle bitrebileceğimiz bir filmdi. Keyifle izledik. Casey adlı güzel genç kızmızın üniversite bursu alabilmek için orjinal bir Fizik projesi hazırlaması gerekir ve yapmaktan hoşlandığı buz pateni hareketlerini fiziksel olarak incelemeye başlar. Böylece aslında içinde var olan gerçek tutkusunu bulur. Anne ile kız derken, annenin hayalleri ve psikolojisinin kızının hayatını nasıl yönlendirdiği veya yönlendirmeye çalıştığı yansıtılıyor filmde. O esnada ben kadın ne kadar bencil diye düşünürken annem kızının geleceğini düşünüyor, hayalleri böyle gibi mantıklı bir açıklama yaptı. Kendimi düşündüm kızım bir heves uğruna üniversiteyi reddetse ne derdim acaba. İzlemesi kolay, empati kurması zor vesselam. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Kehanet_Knowing</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXlZGOxzlo4ieDowpHuhjBHhizXWKOfKF-ycarKIBRUrjCSEc9wmyq16ixrLu8FVnZQ1U6bYsD85jiZWtdCCD5IwFmO6hEBddI-YSZRAXN4FxHTYROEtQA5Jdpz_SF9H7dCfTzPP4Hid8/s1600/knowing_poster3.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 224px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXlZGOxzlo4ieDowpHuhjBHhizXWKOfKF-ycarKIBRUrjCSEc9wmyq16ixrLu8FVnZQ1U6bYsD85jiZWtdCCD5IwFmO6hEBddI-YSZRAXN4FxHTYROEtQA5Jdpz_SF9H7dCfTzPP4Hid8/s320/knowing_poster3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5556097327337113138" /></a>Konusu şöyleydi: 50 yıl önce bir okulda zaman kapsülü hazırlayıp tüm öğrencilerden 50 yıl sonrasını resmetmeleri isteniyor ve bu metal kapsüle konup okulun bahçesine gömülüyor. Bir kız öğrenci ki fikir de ondan çıkmış, resim yapmak yerine hızla sayılar yazıyor sayfaya. 50 yıl sonra kapsül açıldığında bu kağıt Nicolas Cage tarafından canladırılan (pek sevmem kendisini aslında)John'un her gerilim filminde yer alabilecek donuk bakışlara sahip oğlunun eline geçiyor ve film şekillenmeye başlıyor. Bana saçma gelen o kadar çok nokta vardı ki. Mesela 50 yıl öncesinde kız ortadan kaybolduğunda o kadar gelişmiş okulda elektrik yok mu ki el fenerleriyle arıyorlar. Karanlık daha geriyor insanı onu mu vermeye çalışmışlar. Sonra John'un kağıtta yazan numaraların anlamını çözme sahnesi rezaletti. Hımm şurda elma buldum yiyeyim bari edasıyla, hımm bu böyleymiş dur gideyim de bir tahtaya yazıp bakayım... Mimik yok heyecan yok. Flashforwarddan sonra çok fos geldi yani. :) Öte yandan hangi mantık 2 tane küçük çocuğu gecenin bir yarısı karanlıkta ormanın içinde arabada yalnız bırakır da tenha kulubeye girer. Ben yapmam şahsen. <br /><br />Şahsımca cevap bulamamış sorular da mevcut. Mesela bu erkek çocuk eline kağıt geldiği için mi seçildi yoksa seçilmişti de ondan mı kağıt geldi? Seçilen kız çocuğu önceki kızın torunu olmak zorunda mıydı? Filmin sonuna doğru dünyadan uzaklaşan araçlardan neden sadece biri çocukları taşıyordu, diğerlerine ne oldu, boş muydu? Boş gideceklerse niye gelmişler niye gidiyorlardı?<br /><br />Karanlıkta fıs fıs konuşup bir görünüp bir kaybolan beyaz suratlı kara giyisili adamları gördükçe ense tüylerimizde bir hareketlenme olsa da film bence vasattı. Zaten o adamların ne olduğunu bir türlü kesinleştiremedik. Haaa melekmiş bunlar, haa yok yok uzaylııı, aha bak kanatlılar melek, yok ama suratları uzaylı gibii.. Neyse ne işte. <br /><br />Herşey bir yana filmin sonu aman iyi neyseki böyle dedirtti. Şimdiye kadar tüm felaket filmleri insanlığın kurtulması ile bitiyor beni sinir ediyordu. Hiç mi kopmayacak kıyamet canım. 'everyone else'in başına gelecek geldi ve iki çocuk başka bir yerde ellerinde tombiş beyaz tavşanlarla kaldılar. O tavşan mantığını da anlayabilmiş değilim. Üremeyi onlardan öğrenecekler herhalde...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-932941905647831602010-10-25T07:19:00.000-07:002010-10-25T07:40:31.260-07:00Anne Olmak<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5sEE9wzAMSn18WrmCYJx_earrJ7XhmXqcE0vPv_ifkr8waarSyuJUQIblzf60mtq4YhwSStcOYB-kp0CcaVAyedV2JHodXJCUT9kSMJoDbYqJ3cm2OxhDXcmmnKe4TjjaPYQ_aVIe-U0/s1600/MTM_LOGO_TRANSPARENT.gif"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5sEE9wzAMSn18WrmCYJx_earrJ7XhmXqcE0vPv_ifkr8waarSyuJUQIblzf60mtq4YhwSStcOYB-kp0CcaVAyedV2JHodXJCUT9kSMJoDbYqJ3cm2OxhDXcmmnKe4TjjaPYQ_aVIe-U0/s320/MTM_LOGO_TRANSPARENT.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5531993490295128738" /></a><br /> Nasıl anlatılır ki?<br /><br /> Önce evlat oldum ben, abilere küçük kız kardeş oldum. Sonra arkadaş oldum, dost oldum. Sonra eş oldum. <br /><br /> Ve anne oldum.<br /><br /> Hayatımda hiç kimse hiçbir zaman bana bu kadar ihtiyaç duymadı. Beni bu kadar istemedi. Başkasını değil, sadece beni, hep beni! Kimse için bu kadar çok önemli olmadım, kimse için kendimi bu kadar çok adamak ihtiyacı duymadım.<br /><br /> Hiç bu kadar büyük bir sorumluluk almadım. Kimsenlerin yaptıramadıklarını yapırdı bana. Yemediğimi yedirdi mesela. Saygıda kusur etmeyeceklerime bile onu korumak için gerekeni dedirtti. Yeri geldi haşin yırtıcı korumacı, yeri geldi muhnis, gözü yaşlı, yumuşacık yaptı beni.<br /><br />Acayip birşey oldum ben, sanırım annelik işte...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-40051273382988000412010-10-25T06:39:00.000-07:002010-10-25T07:16:52.576-07:00Hayalimdeki Meslek<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj16cgfoaInDi36CM161xQSOdMsZaCWT9-egT4G3l-0KAbb8c3benLDM5iOHZoBmmekTodtFQc0hQL7n7GSi97JgU7E0he0nDl4TFhs_-8IXlINKCfDgsN0r3BaolohaZ4ShQODYDt7X_w/s1600/woman-chef-vector.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 304px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj16cgfoaInDi36CM161xQSOdMsZaCWT9-egT4G3l-0KAbb8c3benLDM5iOHZoBmmekTodtFQc0hQL7n7GSi97JgU7E0he0nDl4TFhs_-8IXlINKCfDgsN0r3BaolohaZ4ShQODYDt7X_w/s320/woman-chef-vector.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5531987094165229746" /></a><br /><br />Kesinlikle <span style="font-weight:bold;">EV HANIMLIĞI</span>!!! <br /><br />Çok net hatırlıyorum, lisedeyim ve üniversite sınavına giriyoruz. Babam, annem ve çevredeki birçok yetişkin sürekli -bir bayan için en güzel meslek öğretmenlik- diyip zihnime girmeye, başka bölümler yazdırmamaya çalışıyorlardı. Çok sinirlenirdim, feminist damarlarım kabarırdı. Bir bayan herşeyi yapabilir, mühendis de olabilir doktorda vesaire de derdim inatla. Hatta babam bir gün beni pencereye çağırıp yolu gösterdi. Neden bilmem yolu kazmışlardı. 3 tane işçi ve bir genç bayan yazın sıcağında güneşin altında yolda çalışıyorlardı. Bayana bir yerlerden sandalye bulup getirdiler, kazının yanına oturdu. "Bak" dedi babam, "Bu bayan mühendis. Ama kaldırım mühedisi." Üzülmüştüm bayanın haline, hak vermiştim babama, ama gene de feminist damarlarım izin vermemişti bunu açığa vurmama. <br /><br />Neyse zamanla ben de bir bayan için en iyi meslek atfedilen öğretmenliği okudum bitirdim, paşa paşa çalışmaya başlamışken zorum tuttu. Dedim ben bunun yükseğini de yaparım. Üniversitelerin kapıları açılıverince ben de yerleşim akademik hayata. Odur budur ve hatta 5,5 yaşımdan beri öğrencilik sırtıma yapışmış bir kaplumbağa kabuğu gibidir. Başlarda evde beslenen küçük su kaplumbağalarının kabuğundan iken zamanla büyüyüp tonluk karetta karetta kabuğuna dönüşerek belimi bükmüş her aşamasında nerden aldım bu yükü başıma dedirmiştir. <br /><br />Çalışmayı seviyorum, çalıştığım ortamı, ofis arkadaşlarımı, hocalarımı vs seviyorum.<br />Gel gör ki yüksek lisans derslerini alıp, tezini yazıp jürisine girip,aynen devam edip doktora derslerini alıp, yeterlilik denen 2 gün süren öncesinde stresten inleten illet sınava girip geçip, doktora teziyle cebelleşiyor olmak ömrümü yedi bitirdi. Her stresli zamanımda ev kızı olaydııımm, evde oturaydıım, nakış yapaydıım diye söylenirken bir sonraki aşamanın iki kat zor olacağını bilerek devam ettim öğrenim hayatıma. Devam ediyorum hatta. Önümdeki yıllar ne mi getirecek? Daha zor sınavlar daha zor jüriler, daha büyük bir kabuk.<br /><br />Vardı benim ömrüm, belki 60 yıl falan yaşardım ama her bir stress birer yıl alırken önümdekiler 2şer 3er götürmeye başlayacak ve avucumda ne kalacak bilmem.<br /><br />Şimdi ise işin rengi daha da bir değişti. Küçük kızım 3,5 aylık daha. Emiyor, biberon almıyor, annesi ise bu halde bırakıp ofise gidiyor. Anneannesi arıyor, anne dayanamıyor atlayıp kilometrelerce yolu yapıp, deli gibi benzin yakıp geliyor emziriyor gene gidiyor. Ve gidecek. Zorum neydi? <br /><br />Bir bayan için en ideal meslek mi? -<span style="font-weight:bold;">ANNELİK</span>- Bunu en rahat nasıl yaparsın? -<span style="font-weight:bold;">EV HANIMI</span>- olarak. Aahhh aahh, hayalimdeki meslek!!!NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-29019736833448314862010-09-23T14:29:00.000-07:002010-09-23T15:11:52.173-07:00Türk Televizyonlarının Makus Talihi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYabPE4HUQYM4UUqlpPGpjCWmJBqfOOYtUPzneONJfH9ZZ2sG6IDybpxr36d3b3VSaN3VNbVVSlA4hh88_OXMbDJYE22ZlodPy-_BCeyio8jBpy9gbqnrqQIqeYKtPZNhO0B81gCokH50/s1600/tvcouch.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYabPE4HUQYM4UUqlpPGpjCWmJBqfOOYtUPzneONJfH9ZZ2sG6IDybpxr36d3b3VSaN3VNbVVSlA4hh88_OXMbDJYE22ZlodPy-_BCeyio8jBpy9gbqnrqQIqeYKtPZNhO0B81gCokH50/s320/tvcouch.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5520234510714518818" /></a><br />Doğum iznimin bitmesine sayılı zamanın kaldığı şu günlerde ev hanımlarının haline daha da acır oldum. Gündüz televizyonda adam akıllı birşey bulmak yaz boyunca neredeyse imkansızdı, sezon başladı hala imkansız. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Cnbc-e yoksa ben de yokum:</span><br />Malum Cnbc-e de izlenebilirlik saat 18.00de başlıyor. O vakte kadar ekonomi haberlerini cnbc-e hatırına bile çekemem inanın. e2 ye gelince. Martha (Bizim Derya Baykal bunun çok kötü çakma versiyonu yaw), Elen, Jay Leno ve Rachel Ray vere vere soğuttu beni kendinden. Arada Smallville tr seslendirme olarak sunuldu neyseki az çok oyalandık.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Temcit Pilavları: </span><br />Gündüz saatinde tekrarı verilmeyen dizi kalmıyor. Memolisinden, çocuklar duymasınına, avrupa yakasından iki aileye kadar hepsi gene gene ve gene veriliyor. Bu iki aile dizisini varya ben daha önce tekrarlarından izlemiştim. O saatte başka bişi olmayınca gene izledim. Sene gene izlerin herhalde...<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Yeni çekiyorlar güya ama o da pilav:</span><br />Eh eskiden de hazzetmezdim gene de etmem bu Çocuklar Duymasın dizisinden. Ne karakterleri ne senaryosu işe yarar. Hepsi biriirinden uyuz insanların biraraya gelip her bölüm aynı şeyi konuştukları bir dizi. Eski sezonunda Duygu berbat oyunculuğuna rağmen inatla gözümüze sokulmuştu, yeni sezonunda da yerine gelen her bölümde aynı ağlamak istiyorum ama makyajım akacak diye korkuyorum mimikleriyle ortalarda dolanıp duruyor. Oyuncuların ve sanatçıların özel hayatları da onlara bakış açımı çok etkiliyor. Haluktan tiksiniyorum açıkcası...<br /><br />Fatmagül'ün suçu Hülya Avşarın yerini almaya çalışmak mı acaba :P Orjinal senaryo bulamayıp filmden dizi de yaptılar ya ne diyelim artık... Romanlar da mı bitti yani :)Zaten kıl olurum böyle konuları herkesin gözüne sokmalarına. Sinemada falan olabilir belki ama evinde tv olmayan ve Kanal Dsi çekmeyen insanların ne adar az olduğunu düşünürsek o sahnelerin herkes tarafından izlenmesi açıkcası tehlikeli geliyor bana. Sanki yol yordam öğretir gibi. Bide nedir bu Türk filmlerindeki tecavüz düşkünlüğü. Var mı başka ülke adının başınca tecavüzcü olan bir oyuncusu olan? Töbe töbeee...<br /><br />Yaprak dökümünden kusacağım artık. Çarşambaları onları görmek istemiyorum. Bu millet dramı ne çok severmiş ya. Her bölümlerinde kan kustular genede deli gibi izlettiler kendilerini. Hastahanesiz, hapissiz, enrikasız bölümleri yok galiba.Bitse de gitsek... Güya son sezon, korkarım bunlar bi de film çekerler.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Gündüz Programları:</span><br />Evlenme ve sabah programlarından geçilmiyor kanallar. Hepsi boş hepsi yavan. Şakşaklasın diye iki kuruş verilip doluşturulmuş insanların oturduğu stüdyolara gelip bomboş sözler sarfeden konuklar ve gereksiz sorular sorarak zamanı doldurmaya çalışan sunucular. Sunucu ne kadar ünlü olursa olsun programların hepsi aynı. Birindeki konuk yarın öbüründe zaten. :)Bi de şu doktor ve sağlık programları var ki en alemi. Doktora gitmekten zaten hazzetmeyen milleti iyice kendi doktoru haline getirecekler. Şöyleyse şu hastalığım var aa o zaman bende de bu var diyip kendi kedilerine teşhis koyar oldu millet. Gözümle gördüm ben bunu!<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Copy-Paste Diziler:</span><br />Her sezon çıkardı böyle bir dizi. Zamanında belalı baldız (Hope&Faith) buna örnekti mesela. Bu yaz da mükemmel çift ve cumaya kalsayı denediler ama çok şükür ki tutmadı. According to Jim'i severek izlerdim ama Cuma anaçok bayık geldi. Haluk Bilginerin konuşmasını öyle yamuk yumuk yapması ne katlanılmaz birşeydi. Ya bu dizileri yeniden çekeceklerine kanallar alıp sesledirip yayınlasalar ya. Daha çok izlenir...<br /><br />Arka Sokaklar ara sıra bazı bölümlerde CSI NY gibi dizilerin senaryolarından araklıyor söylemedi demeyin...<br /><br />Küçük Sırlar tuttu, bu gençlik bir acayip. Bir izleyeyim dedim çok saçma geldi. Gossip Girlin çok adi bir taklidi olmuş. Gossip Girl de saçmalıklarla doluydu ama en azından her bölümü merakla izletebilirlerdi. Bu bişeye benzemiyor.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Komedi Dizisi:</span><br />Türkiye'de komedi dizisi nadir çekilir. Yazın Şen Yuva diye bir dizi vardı. Koca ile izledik ve beğendik. Oyuncu kadrosunun iyi, diyalogların yerinde espirilerden oluştuğu kaliteli bir diziydi. Bir baktık geçen gün final bölümü yayınlanıyor. Üzüldük. Türk malı saçma sapan espirileriyle devam ediyor ama...Geniş Aile de sıktı geçen sezon bi kaç bölüm izledim ama tat vermedi malesef...<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Umut Var mı?</span><br />Bu sezon kim ne izler bilmem ama ben bişey izlemeyeceğim sanırım. Cnbc-e de Veronica Mars başladı her çarşamba. Benim için tekrar olacak da olsa arada sırf Kristen Bell'in o güzel oyunculuğunu görmek ve oynadığı karakterin mükemmel tavırlarını izlemek için açarım. Onun filmini indirmiştim ya bi ara izlemeli...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-89861582938728705892010-09-23T14:19:00.000-07:002010-09-23T14:29:47.298-07:00Milletin Ağzı Torba Olsa da Büzsek<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbNH18K71jcGCEzlpIsBv_UZG1cx5Uyx_45LEpAxjmnwVry5gNxwmUQ-SE_VcLL08eDRxGJ8XHSWRnnSNa1CHdD6PbO7BlrEW7iyzozWRtkr_0sdaXpVbEVao6kvuACaYID1YUKgg-M58/s1600/zip-it.gif"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 243px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbNH18K71jcGCEzlpIsBv_UZG1cx5Uyx_45LEpAxjmnwVry5gNxwmUQ-SE_VcLL08eDRxGJ8XHSWRnnSNa1CHdD6PbO7BlrEW7iyzozWRtkr_0sdaXpVbEVao6kvuACaYID1YUKgg-M58/s320/zip-it.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5520223768988056098" /></a><br />Hamileliğimde karnın çok küçük doktora gidiyor musunun, başkasına da git istersen, bu nasıl 8 aylık karın diyip duran çevrem ahalisi bebişim gelince de çok küçük, büyümüyor sütün yetmiyor, doymuyor vs diyip beni germeye devam ediyorlar. Mama ver onu ver bunu ver şeklinde tavsiyeler veriyorlar. 4 kilo çocuk doğuranlardan bahsedip mama yiyenlerin tombişliğinden dem vuruyorlar. Kulağımı tıkayıp, doktorumu dinleyip bildiğimi yapmaya devam ediyorum. Ama etkileniyorum, bunalıyorum, daralıyorum. <br /><br />Fermuarlı mı olsa büzgülü mü bilemedim ama o torbalara kapanabilse iyi olurdu. Benim sütüm de var kızıma da yetiyor çok şükür. Herşeyin negatifini görmeye çalışanlar ne kadar büyüdüğünü göremiyorlar. Tomtombiş isteyen kendine doğursun ben de doktorumuz da kızımın gelişimden memnunuz okadar!!!NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-84704975573531742962010-08-01T10:22:00.001-07:002010-08-01T10:29:52.860-07:00Neko Anne Olunca...<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI_sxvY9BPly4Jc12yZrWBnz715Mf2L7erithV3rDNxOC3VEMer-mi44lZjSb8yKLA-Frn2SSwCdaj3blm8QkbWpp3WModS46QHTo0x5iDC-v-Z8YyeVRIou7Dgi00DjtVWsZzOXX4u38/s1600/images.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 275px; height: 183px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI_sxvY9BPly4Jc12yZrWBnz715Mf2L7erithV3rDNxOC3VEMer-mi44lZjSb8yKLA-Frn2SSwCdaj3blm8QkbWpp3WModS46QHTo0x5iDC-v-Z8YyeVRIou7Dgi00DjtVWsZzOXX4u38/s320/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5500494738753191298" /></a><br />Film adı gibi oldu bee. Benim hayatım roman olur derler ya :P Gerçi benimkinden roman moman olmaz.<br />Ama öyle birşey var ki artık hayatımda. Yaz yaz bitmez... Kızım planlanandan erken, planlanmayan bir yolla geldi :) Acil sezaryen ile. <br />Anlatılmaz yaşanır derler ya öyle birşeymiş. Geldi hayatımın odak noktası oldu. En kıymetlisi oldu. <br />Kızım var benim. Neko anne oldu. Ondan yokum uzun zamandır burada...<br />Ama yazacaklarım var dönerim yakında...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7281488362403161907.post-29163223387559696982010-06-30T07:35:00.000-07:002010-06-30T10:11:00.397-07:00Bazı Doktorlar ve Kesilesi Dilleri...<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkQ86MU6gjF9zsVQ1HmyI_zmmTWircJuqIyqt5qYOtolht3K5tCayLegubesFWNGmZuttlqOY4P609UbSVFGPzzhdyHZ1Sejja1jHBm-jSjQ1Ek2bhiJu5l0U_vf0ZzTZ3w64ZMbVehjc/s1600/ultrasound.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 250px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkQ86MU6gjF9zsVQ1HmyI_zmmTWircJuqIyqt5qYOtolht3K5tCayLegubesFWNGmZuttlqOY4P609UbSVFGPzzhdyHZ1Sejja1jHBm-jSjQ1Ek2bhiJu5l0U_vf0ZzTZ3w64ZMbVehjc/s320/ultrasound.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5488612858771937714" /></a><br />Doktorluk müthiş bir meslek. Ben hayatta yapamazdım. Cidden çok sorumluluk istiyor ve uğraşılan şey bir insanın hayatı. Şu dünyada daha kıymetli bir şey yok yani. Fakat öte yandan doktorlara hastalar ile konuşma kursu verilmesi gerekiyor. Öyleleri var ki sizin ne anlayabileceğini bilmeden diline geleni sarfediveriyor kulağınıza... Ondan sonra sıkıntı dolu saatler başlıyor..<br /><br />10 gün önce gittiğim bir kadın doğum doktoru "Bu bebeğin bacakları kısa" dedi! Neye uğradığımı şaşırdım. O anda "kısa" kelimesi bana Allah korusun anormal, bodur, cüce, veya gelişimi iyi ama bacakları hep daha kısa kalacak bir çocuk çağrışımı yaptı. Nasıl yani dedim doktora, bacak gelişimi daha geriden geliyor dedi. Kendi doktorum şimdiye kadar hiç öyle bir şey söylememiş hep normal demişti. Bir sürü şey geçti aklımdan doktorum biliyordu de bana mı söylemiyordu, bu doktor mu yanlış gördü, son gittiğimden beri mi gelişimi geri kalmaya başladı vs. Neyse sonradan zahmet oldu bu kısa mısa diyen doktor benim çok düşündüğümü görünce bunun normal olduğunu, ölçümlerin kesin olmadığını, kısa demekle bir anormallelik belirtmek istemediğini genetik olduğunu sağlık olarak bir sıkıntı olmadığını falan söyledi beni biraz rahatlattı. Ama içime oturmuştu bi kere. <br /><br />2 hafta sonrasında aynı hastanenin başka bir doktoruna 37. hafta raporunu almak için gittim. Geçen seferkinin şokunu yeni atlatmıştım ki bu "gerizekalı" doktor ultrasonda bebeğe bakınca "Allah Allah, bir asimetri var bu bebekte, neden böyle ki anlamadım vücudunda aşağı indikçe gelişimi geriliyor" falan gibi abuk subuk laflar etti. Asimetri ne demek ya!!! Ya dedim siz ne diyorsunuz alın bakın eski ultrason görüntüleri burada açtım dosyamdan gösterdim hemen. Hımme burda normal çıkmış bizde neden böyle çıktı ki, anlamadım. Onuda mı ben bilecem ölçmeyi beceremedin demekki diyecem ama o kadar sarsıldım ki. Dokunsalar ağlayacağım nerdeyse. Aynı gün kendi doktorumun muayenehanesinde aldım soluğu!! Önce abuk subuk doktortorlara gittiğim (halbuki raporu oradan almak zorunda olduğum için gittim)ve her söyleneni taktığım için tatlı bi şekilde azarladı beni :) Sonra ultrasonla baktı ve o doktorların ölçmeyi beceremediğini, bu ölçümlerde doğru açıyı tutturmanın çok zor olduğunu ve kızımın tombiş bacaklarında hiçbir problem olmadığını söyledi. Çok rahatladım :)))<br /><br />Ancak suyumu kontrol ettiğinde azaldığını farketti. İşte bu kötü bir haber :((( O doktorların kafasına bacağına bakacağına bu son haftalarda amniyon sıvısının miktarına daha çok bakmaları gerektiğini ve bunu nasıl ihmal edebildikleri ile ilgili söylendi doktorum. Dediğine göre bu hafta olması gerekenin yarısı kadar suya sahibim :(( 3 gün evde yatıp az hareket edip bol su içmemi istedi. Öyle de yapıyorum. Eğer bir gelişme olmazsa normal doğumu bekleyemeyeceğiz galiba. Halbu ki ben kendimi normal doğum için hazırlamıştım hiç bir zaman sezaryen istememiştim. Ama kısmet buymuş demek ki diyorum. Doktoruma gerçekten çok güveniyorum ve kendisinin normal doğumu savunan bir insan olduğundan da eminim. Herşey yarın belli olacak...<br /><br />İşin şu yanı cidden çok acı. Benim doktorum var imkanım var ve ona güvenip danışabiliyorum. Fakat öteki tip insanların elinden günde kaç tane gebe geçiyor bir düşünün. O insanlara neler diyorlar, nelerini ihmal ediyorlar kim bilir...NEKOhttp://www.blogger.com/profile/11666481208108795733noreply@blogger.com2