25 Ekim 2010 Pazartesi

Anne Olmak


Nasıl anlatılır ki?

Önce evlat oldum ben, abilere küçük kız kardeş oldum. Sonra arkadaş oldum, dost oldum. Sonra eş oldum.

Ve anne oldum.

Hayatımda hiç kimse hiçbir zaman bana bu kadar ihtiyaç duymadı. Beni bu kadar istemedi. Başkasını değil, sadece beni, hep beni! Kimse için bu kadar çok önemli olmadım, kimse için kendimi bu kadar çok adamak ihtiyacı duymadım.

Hiç bu kadar büyük bir sorumluluk almadım. Kimsenlerin yaptıramadıklarını yapırdı bana. Yemediğimi yedirdi mesela. Saygıda kusur etmeyeceklerime bile onu korumak için gerekeni dedirtti. Yeri geldi haşin yırtıcı korumacı, yeri geldi muhnis, gözü yaşlı, yumuşacık yaptı beni.

Acayip birşey oldum ben, sanırım annelik işte...

Hayalimdeki Meslek



Kesinlikle EV HANIMLIĞI!!!

Çok net hatırlıyorum, lisedeyim ve üniversite sınavına giriyoruz. Babam, annem ve çevredeki birçok yetişkin sürekli -bir bayan için en güzel meslek öğretmenlik- diyip zihnime girmeye, başka bölümler yazdırmamaya çalışıyorlardı. Çok sinirlenirdim, feminist damarlarım kabarırdı. Bir bayan herşeyi yapabilir, mühendis de olabilir doktorda vesaire de derdim inatla. Hatta babam bir gün beni pencereye çağırıp yolu gösterdi. Neden bilmem yolu kazmışlardı. 3 tane işçi ve bir genç bayan yazın sıcağında güneşin altında yolda çalışıyorlardı. Bayana bir yerlerden sandalye bulup getirdiler, kazının yanına oturdu. "Bak" dedi babam, "Bu bayan mühendis. Ama kaldırım mühedisi." Üzülmüştüm bayanın haline, hak vermiştim babama, ama gene de feminist damarlarım izin vermemişti bunu açığa vurmama.

Neyse zamanla ben de bir bayan için en iyi meslek atfedilen öğretmenliği okudum bitirdim, paşa paşa çalışmaya başlamışken zorum tuttu. Dedim ben bunun yükseğini de yaparım. Üniversitelerin kapıları açılıverince ben de yerleşim akademik hayata. Odur budur ve hatta 5,5 yaşımdan beri öğrencilik sırtıma yapışmış bir kaplumbağa kabuğu gibidir. Başlarda evde beslenen küçük su kaplumbağalarının kabuğundan iken zamanla büyüyüp tonluk karetta karetta kabuğuna dönüşerek belimi bükmüş her aşamasında nerden aldım bu yükü başıma dedirmiştir.

Çalışmayı seviyorum, çalıştığım ortamı, ofis arkadaşlarımı, hocalarımı vs seviyorum.
Gel gör ki yüksek lisans derslerini alıp, tezini yazıp jürisine girip,aynen devam edip doktora derslerini alıp, yeterlilik denen 2 gün süren öncesinde stresten inleten illet sınava girip geçip, doktora teziyle cebelleşiyor olmak ömrümü yedi bitirdi. Her stresli zamanımda ev kızı olaydııımm, evde oturaydıım, nakış yapaydıım diye söylenirken bir sonraki aşamanın iki kat zor olacağını bilerek devam ettim öğrenim hayatıma. Devam ediyorum hatta. Önümdeki yıllar ne mi getirecek? Daha zor sınavlar daha zor jüriler, daha büyük bir kabuk.

Vardı benim ömrüm, belki 60 yıl falan yaşardım ama her bir stress birer yıl alırken önümdekiler 2şer 3er götürmeye başlayacak ve avucumda ne kalacak bilmem.

Şimdi ise işin rengi daha da bir değişti. Küçük kızım 3,5 aylık daha. Emiyor, biberon almıyor, annesi ise bu halde bırakıp ofise gidiyor. Anneannesi arıyor, anne dayanamıyor atlayıp kilometrelerce yolu yapıp, deli gibi benzin yakıp geliyor emziriyor gene gidiyor. Ve gidecek. Zorum neydi?

Bir bayan için en ideal meslek mi? -ANNELİK- Bunu en rahat nasıl yaparsın? -EV HANIMI- olarak. Aahhh aahh, hayalimdeki meslek!!!