26 Mart 2010 Cuma

Bir yaşıma daha girdim...

Abim geçenlerde Hong Honkg'a gitti. Adam Amerika'da, oradan kongreye uzak doğuya gidiyor. Ben burnumu anca dibimdeki Yunanistan'a 3 günlüğüne sokabildim. Anlayamıyorum millet rahat rahat oraya buraya gidiyor ben neden gidemiyorum!! Japonyaya gitsem Viyanaya gitsem.. Seneye Amerika'ya gidince dibine vurmazsam nolayım...

Neyse konuya dönelim.. Yeni şeyler öğrenmek süper bişey. Abim orada görmüş bana anlattı şok oldum. -Flowering tea- yani çiçek açan çay diye bişey varmış. Nasıl yapıldığını bu blogda kabaca görebilirsiniz.

Şimdi çarşıdan aldığında bin tane olmasa da bu çaylar aşağıdaki gibi top şeklinde. O toplardan birini alıp sıcak suya atıyorsunuz ve bekliyorsunuz.. Voilaaaa...Suyun içinde çiçek açıveriyor. Bir çok çeşidi var internette. Fiatları pek uygun değil tabii ki. Bence gerçekten büyüleyici. :)

EKLEME: Buldum ben bundan bulduumm. Ankara Kentparkta var bi kafede. Deneyeceğim bir ara :))

25 Mart 2010 Perşembe

Dexter 4 .Sezon Finali


4. Sezonun 12. ve son bölümü olan "The Getaway" bana sağlı sollu bir yumruk atarak bitirdi sezonu. Gecenin bir yarısı izledim televizyonda. O kadar şok oldum o kadar üzüldüm ki sonunda, dizi bitti ama ben bi yarım saat oturduğum yerde kaldım.

Belki de o kadar çok şok edici bir son değildi ama beni derinden sarstı. Her sezon sonunda olduğu gibi sezon boyunca peşinden koşulan katil (burada aslen 4lemeci olan fekat 3lemeci olarak adlandırılan Arthur) hakettiğini buldu ve okyanusun dibini boyladı. Bu esnada polis departmanı da olayları çözdü ama katilin yurt dışına kaçtığını düşünüyorlar. Debra Morgan'da nihayet Dexterin geçmişini gün yüzüne çıkarttı ama ardından sarfettiği (küfür içerse de) sevgi sözcükleri Dexter'ı kötü biri olmadığı konusunda umutlandırmıştı. Arthur ile kendisini sezon boyunca karşılaştırmış, ondan birşeyler öğrenmeye çalışmıştı, fakat sonunda onun ailesi ile kendi ailesini karşıalştırınca kendinin daha iyi olduğuna karar vermişti. İşte Dexter sonunda kendisini iyileştirebilecek birşey buldu diye umutlanıyordum ki olan oldu... Arthur gerisinde Dexter'a derin bir yara bıraktı.

Eee ne de olsa tarih tekerrürden ibaret.. Şimdi 5. sezonda ne olacak, yaşadığı tramva yüzünden oğlundan yeni bir Dexter mı doğacak merak içerisindeyim. Neyseki oğlu hatırlayamayacak kadar küçük. Dexter ve abisi ise herşeyi çok net hatırlıyorlardı..

Bekleyelim de görelim bakalım...

21 Mart 2010 Pazar

ÜDeSe, UDemese...


Taam olabilir kötü bi espri ama gene de sevdim ben :D ÜDS'ye girdim bu gün. Ankara'nın göbeğinde çok bilinmesi gerekirken bir sitesi bile olmayan, google maps'de bulunamayan, google da aratınca ne idüğü belirsiz birinin çeşitli forumlara bizim okula gelin bizim okul şöyledir böyledir diyen 5-6 cümlelik bir yazıyı copaylayıp yapıştırmasıyla google da kendine yer edinmiş bir okulda girdim. Sora sora buldum neyse.

Derya kadar otoparkları varken sınava girenlerin arabalarını alamayan sadece görevlilere yer ayıran okullara kıl oluyorum. Girdim ne güzel kıvrılacaktım bi kenara, gerisin geri çıkarttılar beni. Yol kenarında bi yere öyle bıraktım arabayı. Tam inecem önüme biri geldi durdu ama arabanın tamponunu deydirecek nerdeyse. İndim dedim geri parket biraz sonra nası çıkcam ben burdan. Çıkarsınız aslında falan filan. Ben bilmiyorum sanki nereden çıkarım. Arkasında bi ton yer varken parketmesini bilmiyo gelmiş bana acemi şöfor muamelesi yapıyo. Arabana kıyıp sürtüp gideceksin... Tobe tobee..

O lisede okuyan gençlere acıdım ama. Sıralarda oturmayı unutmuşum anacım. Kaba etlerim düm düz oldu. Kemiklerim etlerim birbirine kaynadı. Şekilden şekile girdim oturma organımdaki uyuşuklukları gidereyim diye. Zaten göbek var kısılıp oturamıyorum yayılmam lazım. Pek rahatsızdı vesselam, keşke minder götürseymişim bile dedim içimden :D annemlerin orada dedeler nineler var koltuk altına alırlar minderi parka giderler gün boyu lak lak edip geri dönerlerdi :D Minder olayında haklılarmış walla.

Sınava gelince, şu anlam bütünlüğünü bozan cümleyi bulabilme olayı beni hep germiştir. Ya anlamı bozan ilk cümleyse!! ya ben herşeyi onu baz alarak okursam. Bence o sorularda ilk cümlenin şıklara konmaması lazım. İlk cümlenin akışı bozduğu nerde görülmüş!!! Akışı başlatan o değil mi zaten. Ama oluyo işte yapıyorlar, nasıl zor olacak nasıl gıcık olacak işte böyleee... Bir soruya ilk cümle uymuyor dedim ama iyi mi ettim kötü mü ettim bilemiyorum :D Paragraf da Davinci'den ve tasarımlarından bahsediyordu artık nerde görsem aklıma gelir...

Önceki yılların sınavlarının tersine bu sefer gramer kolay readingler zordu. Kendimi global warming ve climate change gibi ıcığını cıcığını bildiğim paragraflara hazırlamışken gelen gıcık paragraflar hayallerimi yıktı :)) Gene de yaptım ama çok sıkıldım. Bakalım kaç gelecek.

Kpdsye de gireceğim, ondan para geliyo çünkü :D

20 Mart 2010 Cumartesi

Küçüktüm Ufacıktım...

Ben güya 5 aylık hamile, karnımda ise ufacık bir şişilik. Her gören nerde bu bebek diyip duruyo. Millet alışmış tabii hamile oldunmu duba gibi olmam gerek!!! 3 kilo aldım sadece. Öte yandan yaş olmuş 26 ama ben hiiç öyle görüntülenemiyorum :) Kiiim hamile sen miiii evli bile olduğunu düşünmezdim diyor millet. Hamile kıyafetleri giymiyorum ya ondan herhalde. Robadan genişleyen ve ileride de giyilebilen bir ton kıyafet varken niye hamile elbisesi alayım ki ben...

Geçen kocayla yanyanayken vitrinden yansımamıza baktım. Öğrenciymişiz de ben yanlışlıkla hamile kalmışım gibi görünüyoruz. O da küçük ben de küçük :D Güldük halimize. Aklıma Juno geldi.

Dün Hamile Eğitimine gittim. Ömrümde bu kadar hamileyi birarada görmemiştim :) Aralarında çok farklı durdum yaw. Hepsi hamileliğin hakkını veriyordu ve aralarında benim annem gibi görünebilecekler bile vardı. Diyetisyen güzel şeyler anlattı da arkada ikram ettikleri poğaçalar bana herşeyin tam tersini söylüyordu. Ooohh yedim güzel güzel :D

Şimdi genç görünme konusunda böyle diyorum diye bundan şikayetçi olduğumu düşünmeyin. Ben memnunum ve çok eğleniyorum. Otobuste dolmuşta rahatlıkla öğrenci verebiliyorum o da cabası. Pasom yok ama zaten öğrenciyim ben hala. Sadece inandırmak zorunda kalmıyorum kimseyi.

NOT: İnternet blog annesi doluymuş :) Bazı bloglar geçrketen faydalı bilgiler içeriyor. Ben bu bulogumu öyle birşeye dönüşürmeyi kesinlikle düşünmüyorum. Ama dayanamazsam anlatacak çok şeyim birikirse olmadı yeni bitane açarım o iş için :P

10 Mart 2010 Çarşamba

Hormonlar Foraaa...


3-4 hafta önceydi. Bana bi haller oldu. Bi yalnız hissettim kendimi bi yalnız hissettim öyle böyle değil. Herkes hevesimi kırıyor, kimse benimle aynı heyecanları paylaşmıyor, kimse o heyecanları yaşamama izin vermiyor, öyle bir buhranlara girdim ki. Aslında biliyorum öyle olmadığını ama bir anda herşeyin negatif yönü yığılıverdi üstüme. Nefes alamadım kendimi tutamadım bağıra çağıra ağladım.

Olay benim magazaları gezip bebek kıyafetleri ana kucağı vs bakmamla başladı. Benim artan bir sevinç içinde çok beğenerek şirin görerek içime sokmak isteyerek incelediğim herşeye Koca bu ne pahalı şey, ne gerek var buna, yok artık, zaten daha cinsiyetini bilmiyoruz, yada anne babanın sevgisini sömürüyorlar bu nasıl bir sistem diye tepki verdikçe benim neşem çan eğrisinin son yarısını çizmeye başladı. Herşeyin neden gerekli olabileceğini savunmaktan, neyin ne işe aaradığını anlatmaktan yoruldum usandım. Sustum. Biliyorum ki o tepkileri o da beğenmediğinden değil gerçekten çok pahalı olduğu çin veriyor. Ama o sıra bunu farketmem çok zordu. Hiçbirşeye bakasım kalamdı ilgim gitti hevesim kaçtı.

Belki dedim annemle bakarım bende...Fakat her zaman işi olan emekli olduğu halde çalıştığı zamandan daha da yoğun olan annemi ultrasona bile götürebilmek deveye hendek atlatmaya döndü. Doktor randevusu almadan önce anne randevusu aldım. Bu esnada annemden aldığım ben gelmesem de olur siz gidin, size ne zaman uyarsa o zaman alın gibi laflar buhranıma tuz biber oldu. Sanki onu torununu görmeye ben zorla götürüyormuşum gibi, kendisi için hiç önemli değilmiş gibi bi düşünce sardı beni. Biliyorum öyle değil beni sıkıtıya sokmamaya çalışıyor ama yok illa o tarafını göreceğim ya. Liva annesiyle deli gibi bebek alışverişi yapar annesi herşeyi hazırlar alır bizimkinde tık yok. Umutlarım söndü ve çok üzüldüm... Ama kimseye bişey demedim.

Burada herşey pahalıysa Amerika'da ucuzdur dedim. Abim gelirken alır getirir bana dedim. Zınk! Bi öğrendim ki abim gelmiyor yengem yalnız geliyor, tek valiz 23 kilo şartı var. Oradan istemek istediğim derya kadar şeyden sadece 1 tanesini isteyebildim. Hayal kırıklığına uğradım.

Seneye 1 senelik Amerika'ya gideceğimiz için bebeğe oda takımı almamamız gerektiğine park yatakla idare debileceğimize karar vermiştik. Ama ben oda takımlarını karyolaları çok seviyordum. Hamileliğimden önce bile bakardım Koca bana sen çocuk iste en güzelini alırız derdi. Bebek 6-7 ay park yatakta yatsa, 1 sene amerikada kalsa döndüğümüzde 1,5-2 yaşındaki çocuğa bebek odası yerinde çocuk odası alacağımız için bebek odaları bana asla ulaşamayacağım, hevesimi alamayacağım, ilk çocuğuma neşe içinde hazırlayamayacağım birşey gibi göründü!! Ayıcık koyacağım rafları, elbiselerini asacağım gardrobu minik çekmeceleri olmayacaktı... Çok sinir oldum ama sustum...

Ama sonra susamadım. Hep çok neşeli olan ben, herşeyin üstesinden gelen ben, zamanını gülerek geçiren ben, herkese hep sabrı ve pozitif düşünceleri öğütleyen ben, ben olmaktan çıktım. Başka bişeyler oldu. Ağladım bağırdım herşeyi döktüm söyledim. Çok yalnız bıraktınız beni hiç anlamadınız dedim. Patlama evde olduğu için sadece Koca dinledi ve anladı.

Şimdi Koca hep yanımda :) Ben de onu anladım. O bana adım attı bende ona. Bebeğimizin cinsiyeti de belli olduğu için artık daha ciddi bakıyoruz eşyalara. O götürüyor beni çeke çeke, bazı şeyleri bulup getiriyor bak bu ne güzel diye. Pozitif şeyler mi çoğaldı ben mi onları görmeye başaldım bilemiyorum. Hafta sonu annemle gidip alışveriş edeceğim. Teklif ondan geldi :) Yatağını beşiğini ben yapmak istiyorum dedi. Oda takımı alma ihtimalmiz de yeniden doğdu :)) Bebek odası olarak düşündüğümüz odanın duvarları zaten mor. Beyaz bir takım alsam ne güzel olur. Yengem kendisi de bir kaç hediye almış saolsun. Bu gün göreceğim onları da. Çok merak ediyorum :)

6 Mart 2010 Cumartesi

Şafak Vakti (alacakaranlık 4)


Sonunda bitti. Ben memnundum bitmeseydi keşke :( Ne güzel eve geliyodum yemek yiyodum sonra açıp okuyodum yatana kadar :D Koca da mutluydu açıp PES oynuyordu istediğini izliyordu karışanı görüşeni olmuyordu :) Şimdi ne bulacağım ki böyle keyifle bağlanabileceğim...

Kitaba gelirsek, bazı bölümlerde yine fazla ayrıntılara dalmasına rağmen içerdiği süprizlerle bana kendini beğenirdi. Edward-Jacob aşkını güzel bir noktaya bağlanarak mutlu sona ulaştırılmasına menun oldum. Edward ve Bella'nın mutlu aile tablosu çizme girişimlerinin de başarıya ulaşması güzeldi. Bella sonunda (spoiler olabilir isterseniz bu cümleyi okumayın) vampir oldu ve biz de yeni vampir olan birinin neler hissedebileceğini öğrendik. Yeteneği ortaya çıkan Bella 3 kitaptır beceremediğine ulaşıp sonunda işe yarar hale geldi. Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar :P

Aha geldiler geliyorlar yok vazgeçtiler geri döndüler denen Volturi ahalisi sonunda teşrif etti. İşte tam o noktada tutulma kitabının sonunda oh neyse iyi oldu sorun çıkarmadan döndüler diyebilirken bu kitapta diyemiyorum! Bana böyle vaz geçip geri dönmeleri falan çok yavan geldi. Tamam haksız oldukları görülseydi ama savaş yine de olsaydı ve Göçebe vampirin de önerdiği gibi bir devrim olsaydı. Belki Carlisle Elazar ve Edward yeni kanun koyucular olurdu. Ne bileyim öyle boş boş geri dönmeleri beni pek tatmin etmedi.

Bella'nın hamileliği benim hamileliğimle çakışınca bi acayip oldum :D İçindekihemen büyüdü kemiklerini kırdı vs. Okudukça kendimi düşündüm, empati kurmak pek zor olmadı. Benim kemiklerimi kıran yok çok şükür :D Bu hamilelikte saçma olan bi nokta bebeğin ne ile beslenmek istediğini bir türlü bulamamış olmaları ve Jacob sinirle aklından geçirince anlayabilmeleriydi. Babası vampir olan bir bebek ne ile beslenmek istiyor olabilir ki? En güzel anı ise Edward'ın bebeğin düşüncelerini duyabilmeye başladığı andı.

Rosalie ve Jacob arasındaki sürtüşmenin filme yansıtılacağını umuyor, yeni gelecek filmlerdeki efektlerin daha kaliteli olmasını diliyorum. Özellikle Bella vampir olunca yaşananlar bir CSI dizisindeki makro çekimler kadar güzel olmalı. Bu kadar zor olmasa gerek...

5 Mart 2010 Cuma

Olan Biten Bülten 1


Asya Amerika'ya uçtu (yarın uçacak daha dogrusu). Özleyecegim yanı başımada olmasını. Tam da ona en çok ihtiyacım olan zamanda gidiyor ama buna çok ihtiyacı olduğuna da eminim. Rahatlaması ve nefes alması gerek. Orada umarım çok mutlu olur..

Liva'nın hamileliği küçük problemlerle ilerliyor, korkuyorum. İnşallah sağ salim atlatır :(

Ofise Asya'nın yerine yeni bi arkadaş geldi. Çok severim kendisini. Eğlenebileceğimizi düşünüyorum umutluyum :)

Bebek bakımı giyimi tutumu vesairesi hakkında hiçbirşey bilmiyorum :(( 4 ayım kaldı kafamı kaşıyıp arada da onları öğrenebilecek pek bi zamanım yok. Ne olacaz bilmiyorum artık. Düşününce içim daralıyo sonra kızım tekmeliyo rahatlıyorum..

Evet artık tekmeliyo. Yaklaşık 2 haftadır iletişime geçtik her gün ben buradayım diyor :D

Alice Harikalar Diyarında gösterime girdi 3D olarak gidip izlememi bekliyor :D Yazıkki her yerde Türkçe seslendirme var. Ben orjinal sesleri tercih ederdim. Her animasyona çocuk filmi gözüyle bakmasalar olmaz zaten...

Bu kadar işte daha ne olsun...