10 Aralık 2012 Pazartesi

2013'e Hazırlık


Önümüzdeki sene için kendime şimdiden hedefler koymalıyım. İşte 2013 bittiğinde öğrenmiş ve uygulamayı başarmış olmam gereken 6 şey (Aslında 10 şeye tamamlasam daha karizmatik olurdu ama azla yetinmeyi severim ben ^^ ):

1) Topuklu Ayakkabı Giyebilmek
O yüksek ökçeleriyle tıkır tıkır yürüyebilen hanımlar, o güzel ayakkabılarla daha güzel ve daha sexy görünmenin formülünü uygulayabilen bayanlar, o şıklığın ve zarafetin olmazsa olmazı ince topuklarla baş edebilen kadınlar! Geliyorum, ben de sizden biri olacağım. Babetlerle olacak iş değil bu. Azdan çoğa doğru artırarak topukluya geçiş yapma zamanıdır! Önümüzdeki sene topuklu ayakkabıların egemenliğinde geçecektir o kadar!!! (Düşersem ya kimse olmasın ya da beni tanımayan insanlar olsun çevremde lütfen.)


2) Zaman Yönetimi
Bir kızım, bir kocam, bir evim, bir işim, ve yazılmayı bekleyen bir doktora tezim olduğu için saatleri iyi ayarlamayı ve vakitleri değerlendirmeyi iyi öğrenmeliyim. Yoksa hepsi çorba olacak...


3)1 Lisan 1 İnsan, 2 Lisan Kaç İnsan Bilirsin İşte...
Amerika'da az çok kotardım İngilizce konuşma işini. Daha alacak çok yol var ama olsun idare ediyoruz.  O bitmeden ben Japoncaya devam ediyorum son sürat. 3. kuru alıyorum. 2013'teki amacım ise geliştirmek değil öğrendiklerimi unutmamak :)


4) 2 Yaş Sendromu İle Başedebilme
Evet gelecek geliyor geldi derken, kızımın 2 yaşsendromu dümdüz dikiliyor karşımızda. Aslına bakarsan uyumlu bir çocuk ama bazen... İşte o bazenleri bir sabırla aşabilsek. Giymem, yemem, içmem, gitmem, mem mem mem...



5) Tekrar Bakımlı Bir Bayana Dönüşebilmek
Gelen annelikle giden bakıma zaman ayırma huyu sadece tırnak kesme olayından çıkmalı ve boy atmalı artık! Bir saat de sürse o saça o fön çekilecek, o kirpikler rimellenecek, o gözlere kalem çekilecek arkadaş! Ruju ofiste de sürersin acele etme, daha evden çıkarken kızını öpeceksin...

6) Koltuğumun Altında Kırmızı Ciltli Bir Tez

2. maddeyi başarabilirsem bu da gelir zaten. Öyle hayallerim olduğundan değil de artık kabak tadı verdiğinden bitirmek istiyorum artık. Yazmadan bitmeyen bir şey olduğundan kendisi, parmaklarımın ucunda çıkmaya başlayacağı günü bekliyor hala. Bir başlasam ah bir başlasaaaammm >.<

Muhteşem Akıllı Telefonların Çocuklardaki Yan Etkileri


  Bilgisayarın ve internetin gelip de cuk diye hayatımıza kurulduğu günden itibaren tartışılan önemli konulardan biri de sebep olduğu bağımlılık duygusu. Evde bir şeyi ararken CTRL+F tuşuna basma isteğinden tutun da bulamazsan nasılsa başka bir yerden yenisini bulabilirsin (sanki başka yere de kaydetmişsin de o kaynaktan edinirsin)hissiyatına, bilgiye anında ulaşıp anında paylaşma sayesinde çok bilir görünme şımarıklığına kadar say say bitmez davranışlar halinde yer etti hayatımızda. Her gün bir fasıl bilgisayar başına oturmadan edemez olduk. Kötü bir şey değil bu aslında, zamandan tasarruf sağlar günlerce uğraşarak yapacağımız şeyi daha az emek harcayarak gerçekleştirmemize olanak tanır.
  O bir yana, işin boyutu akıllı telefonlar ve tabletler gelince bambaşka bir hal aldı. Koca bilgisayarlar artık cepte, her an elimizin altındaydı. Telefon görevinin üstüne bize sıkılınca oyun oynamak, internette sörf yapmak, yeterince geniş ekranlarında dizi-film izlemek, fotoğraf çekmekle kalmayıp paylaşmak, kitap okumak gibi bir sürü avantajı olan rengarenk bir dünya sundular.
  Teknoloji çağında doğmuş ve bizim dönemimizce şanslı addedilen çocuklar da bu nimetten nasiplerini aldılar. Mesele kendi çocuğu olunca ebeveynlerin kendini durduramayacağını çok iyi bilen şirketler o minik parmakların idare edebileceği uygulamalar ürettiler. I-phone için satılan uygulamaların neredeyse yarısının çocuklara yönelik olduğunu biliyor musunuz? Son sürat bunları indirip çocuklarına veren biz ebeveynler ise bir araya geldiğimizde -1 yaşındaydı iphonun tuş kilidini kendisi açtı-, -Benim ki A oyununu çok iyi oluyor-, -Benim kıza puzzle oyunu dayandıramıyoruz-, -Şu videoyla saymayı renkleri zırtı zibili öğrendi- veya -Bak şu app çok güzel sen de indir oynasın- şeklinde cümleler kurar olduk. Neden olmasın ki.. Gidip dünya kadar para verip alacağımız puzzleların alası vardı cebimizde. Bilmem kaç megabyte çizgi-film, eğitici video, şarkı da cabası. Çok pratik kolay ve oyalayıcıydı. Dışarı çıkınca durmayan çocuğa, arabadaki çocuğa, sinir krizi geçiren çocuğa, seni arkadaşınla 2 kelime konuşturmayan çocuğa, evde seninle oyun oynamak için çekiştiren çocuğa bire birdi telefonlar-tabletler.
  Ama bir nokta vardı her zaman göz ardı edilen. Herşeyin fazlası zarardı. Sen bir oyuncak almak istediğinde ne gerek var bizim zamanımızda bu mu vardı diye cevap veren zihniyet çocuğun eline cep telefonunu verip kullanışını hayranlıkla izlerken kendi zamanında var olanlardan da esirgedi onu. Dışarıdayken eline verilen cihaz onu keşfetmekten, evde verilen sosyallikten esirgedi. Merak duygusunu, gözlemlemeyi, incelemeyi, yaşayarak öğrenmeyi köreltti. Montessori eğitimi uzmanı bir okul öncesi öğretmeni arkadaşımın dikkat çektiği nokta bunun bir başka noktası. Çocuklar onlara geldiklerinde sayıları, renkleri ve hatta okumayı biliyorlar lakin kalem tutamıyor, puzzle yerleştiremiyor ve makasla kağıt kesemiyorlarmış. En büyük etkenin her daim elimizin altında olan teknoloji olduğundan hemfikirdik.
  Çocukları teknolojiden uzak tutmak mümkün mü? Bir dağ evine yerleşip elektriksiz mi yaşayalım? Tabii ki hayır. Ama her şeyi sınırlamak bizim elimizde. Her daim evde önüne sunulmuş eğlenceli bir dünya varken okula gitmek istemeyen çocuklar yetiştirmek de, her şeyi kararında yaşama ve tatmin olma duygusuna sahip çocuklar yetiştirmek de bizim elimizde. Ben ikincisini tercih ediyor kızımın iphoe veya ipad kullanımını sınırlıyorum. Kullandığımız uygulamaları özenle seçiyorum. Sen yerleştirmeden şak diye oturan puzzleların yapamadığını gerçek puzzlelarla yapmaya çalışıyorum. Bırakmak istemediğinde ne mi yapıyorum? Ya sevdiği kitaplarından birini alıp çok eğlenerek okuyorum yada oyuncaklarıyla ballandıra ballandıra oynuyorum. Böyle bir durumda bırakıp bana katılmaması mümkün mü hiç?

3 Haziran 2012 Pazar

Hepsi Salıncak Sevdasından Oldu.

Benim hareketlerimde hep bir çocukluk, çevremde tutuğum neslelerde hep bir şirinlik vardır. Öyle agucuk bugucuk konuşan mıçmıç bir insan değilim. O kadar değil, ama olgun da değilim. Olgun insanlar sıkar beni. Belli bir kalıpta olmak kaidelere uymak ise boğar. Yaşının gereği gibi davran, koca kız oldun, olgunlaş artık laflarına kıl olurum. Nerede nasıl davranması gerektiğinin idrakinde olan bir insanım çok şükür. Kimseden akıl almaya ihtiyacım yok. Ben böyleye iyiyim, hayat böyle çok daha neşeli. Son bir yıldır bu söylevler annesin artık şöyle giyin, annesin artık böyle davran, oraya gidip ne yapacaksın sen annesin artık! O laflar bir kulağımdan giriyor diğerine ulaşamadan hepsini burnumdan pöfleterek salıveriyorum haberiniz olsun. Ben böyle kalmaya yıllar önce karar verdim... Ben orta 3 öğrencisiyken oldu herşey. Bizim sokağın başında bir çocuk parkı vardı. Eve yakın diye ne zaman bir yerden yürüyerek eve dönecek olsak oraya uğrar iki sallanırdık abimle. Bizim sınıftan bir çocuk da parkın hemen yanındaki apartmanda otururdu. O parkların oyun kısmından banklar kısmına terfi etmişti. Arkadaşlarıyla orada oturur, gelen geçene bakar, muhabbet eder, kısacası serserilik yapardı. Zaten bedenen de abimle beni ikiye katlamıştı. Bir gün salıncakta abimle neşe içinde sallanırken bu çocuk bizi gördü geldi konuştuk falan. Buraya kadar herşey normal. Ama gene bizim sınıfta benim hoşlandığım başka bir çocuk var en az bunun kadar serseri ve bundan daha salak. Daha küçüktüm işte ne yaparsın mantık sıfır. Bir duydum ki hoşladığım çocuk bana çıkma teklif edecek (çıkma ne demekse, o zaman da çok komik gelirdi bu laf, hala komikliğini koruyor). Anaaam dünyalar benim oldu bir heyecan sardı, şimdi iş ciddiye bindi, gerildim falan filan. Hızlı geçip sadede geliyorum. Sonra bir duydum ki çocuk vaz geçmiş çünkü beni parkta sallanırken gören eleman yememiş içmemiş yorumunu yapıştırmış, o daha çocuk be parkta oynuyo,diye. Öbürünün de gururuna dokunmuş kendine daha olgun birini bulmaya karar vermiş. Ben olayın bu kadar ayrıntısını nasıl duydum hatırlamıyorum ama duyduğumda şöyle bir düşündüm. Oğlanlarla takılmaya çalışan tiki tiki dolaşan bir kız mı olmak istiyorum yoksa parkta sallanmak mı? Biri beni beğensin diye salıncaktan vaz mı geçeceğim? İşte o gün bir aydınlanma yaşadım ben! İyi midir değilmidir bilmem kendi açımdan hiç zararını görmedim. Kişiliğimi oluşturan, hayatıma yön veren o kararı aldım o gün. Oyun oynamanın eğlencesinden vaz geçmedim ve bana o gözle bakan oğlanları da arkadaşları mı da yetişkinleri de kulak arkası etmeye başladım. Şimdi herkes kızıyla ne kadar ilgilenen, ne güzel oyunlar oynayan bir anne olduğumu söylüyor. Çünkü bana külfet değil, ben de zevk alıyorum o kitapları okumaktan, o kuleleri dizip yıkmaktan, parka gitmekten ve oyun oynamaktan. Mutfakta yemek yapmaktansa kızımla oyun oynamayı tercih ederim. Kızımın kıkırtıları, diğerlerinin övgüleri, hatta senin kızın olsaymışım keşke lafları. Ben bunları iki kulağımın arasında tutuyorum. Anneye bak Conversli anne mi olur, diye iğneleyenleri ise burnumdan püfledim gitti...