25 Şubat 2010 Perşembe

Tutulma (alacakaranlık3)


Geç de olsa saplandığım saplantının üçüncü sapı olan bu kitapda bitti :) Erkeklerin nedense pöh diyerek beğenmediklerini ifade ettiği (bence Edwardı yada Jacob'ı kıskanıyorlar çünkü asla öyle mükemmel olamayacaklar) bayanların ise severek okuduğu (daha önce dediğim gibi yazık ki yok öle mükemmel erkek) serinin bu kitabı "Tutulma" ilk üç kitabın bence en iyisi. Pembe diziye dönen aşk hikayesi dışında içerdiği aksiyon bölümleri ve ilk bölümlerden başlayan değişken olayları yüzünden bana öyle gelmiş olmalı.

Aşk üçgenlerinden nefret etsem de Jacob'ın azmi beni bazen siniretse de çok etkiledi. Millet bi taneyi bulamazken bu kızın iki mükemmel erkek arasında kalması ne menem bi şanstır anlamadım. Neyse Meyer ablam yazmış bize okumak düşer :)

Şimdi bi kaç nokta var ki resmen komediydi. İlk olarak Bella'nın odasına girenin, cinayetleri işleyenin, Forks'a gelmeye çalışanın vs. birbiriyle ilişkili olduğunu enbaştan biz okur okumaz anlarken onlar nasıl anlamıyorlar, ve o kadar zeki vampirler arasından Bella'nın çıkıp olayı anlaması nasıl bir mantıktır. Öte yandan sonunda kendini yaralamasının bir işe yaramış olmasını isterdim, 3. eşle ilgili o kadar efsane dinledikten sonra kendisinin de bişeyler yapabileceğini göstermek istedi zavallı ama kendini daha da aptal yerine koydu. Bence filmde bu sahne işe yarar hale getirilecek çünkü kitapta hayal kırıklığıydı.

Garip bi şekilde kitap mutlu bir sonla biter gibi görünse de (düğün hazırlıkları ve davetiye) hüzünlü bir halde bırakıyor insanı. Ve sonunda Rosalie ve Jasper'ın da geçmişlerini öğrendik. Rosalie'nin neden Bellanın vampir olmasını istemediğini de. Acı bir son olmuş onun için. Bir çoğunun geçmişini göz ardı eden film endüstrisi umarım bunları değerlendir çünkü ben Rosalie'yi gelinlik içinde intikam alırken görmek istiyorum!!! O kadar çok istiyorum ki kimse göstermezse ben kendim bunun resmini çizeceğim! =D

Gelsin sıradaki..."Şafak Vakti"

22 Şubat 2010 Pazartesi

=)


Kızım olacak benim.

Elbiseler alacağım ona, hiç başından ayrılamadığım rengarenk zıbınlardan patiklerden sonra fırfırlı eteklerden... Saçlarını tarayıp iki yanda top yapıp şirinliğine şirinlik katacağım..

Sen bi sağlıkla doğ da inşallah gör bak daha neler yapacağım ben sana :D

17 Şubat 2010 Çarşamba

YeniAy (alacakaranlık2)


Çabucak okudum bitirdim. Birinci kitap için gelişmiş düşüncelerim bunun için de geçerliydi. Çok rahat ve keyifle okudum ama aynı ilk kitaptaki gibi ilk yarı son derece durağandı ve yavaş ilerliyordu.

İlk kitapta alevlenen Edward ve Bella aşkı bu kitapta depresyona dönüşüyor. Çünkü o mükemmel erkek profilini oluşturan, her dişinin hayali Edward güya Bella'nın iyiliği için onun isteklerini umursamadan onu terkediyor ve sayfalar boyunca Bella'nın Edward'ın yokluğundan göğsünde oluşan deliği tasvir edişini dinliyoruz. Geceleri kabuslar görüyor çığlıklarla uyanıyor vs... Edward'ın hayalini görebilmek için kendini tehlikelere atıyor. Bu arada Edward ve ailesinin nerelere kaybolduğunu bilmiyoruz.

Yazar Edward'ın yokluğundan boş kalan hayalleri süsleyen erkek karakter kadrosunu kurtadam Jacop ile dolduruyor. Öyle ki Bella'nın birinci kitapta kurtarılmaktan bıkmayan hayatını bu sefer Jacop kurtarıyor. Jacop'ın kurta dönüşmeye başlamasından sonra Bella'da oluşan 2. göğüs deliğinin ardından kitap renklenmeye başladı ve çabucak bitti :) Jacop'ın filmlerdeki gibi kıllı ve kurt suratlı iri insan yarmasından ziyade büyük ama gerçek bir kurda dönüşmesi beni çok menun etti. Ama onu görenlerin ayı sanması da bana saçma geldi :)

Kitabın sonunda esas oğlan geri döndü ve bu sefer Bella'da hayat kurtarabileceğini gösterdi :) Öte yandan sonsuza dek 18 yaşında kalmayı kabul edebilirken o yaşta evlenmeye imkansız bakarak saçmaladı.

En kıl olduğum şey erkeklerin herşeyi en iyi onlar biliyor gibi görünüp öyle davranması. Senin ne düşündüğünü umursamadan güya senin iyiliğini düşünerek senin adına da karar verirler. Sen daha iyilerine layıksın, ben sana az geliyorum, bu senin için daha iyi gibi cümleler aslında onların seni nasıl gördüğünün göstergesidir!! Senin onları nasıl gördüğünü önemseseler adam olur sorarlar... Çok sinir oluyorum Edward'a da tüm erkeklerede :)

10 Şubat 2010 Çarşamba

Oynamak İstiyorum Sayın Seyirciler

Vay be ben de alır oynar satar oldum. Eskiden beri severim zaten bilgisayar oyunlarını. 2 tane abim vardı ve küçükken bizim nesilden bir çokları gibi bilgisayarımız yoktu :(( (Emrah bakışları..) Annemin bi arkadaşının eşinin vardı bazı akşamlar yemeğe yada çaya giderdik oraya. O iki abi beni öne sürer en şirin halimle bilgisayar oynamaları için izin istememi sağlar sonrada tüm akşam boyunca 1 kere bile bana oynatmazlardı :( Bi kere bana bırakacak olsalar acemilikten bişey beceremez o ana kadar zaten 10 kere oynayıp uzmanlaşmış kendileri vicdansızca sen nası olsa oynayamıyorsun diyerek alırlardı elimden. Umursamazdım o zaman küsmezdim de... Şimdi olsa hakkımı yedirir miim be. Beni bu hale onlar getirdi demek :P

Kendi bilgisayarım üniversitedeyken oldu. Olur olmaz da oyunlara başladım Level dergisi alır oldum. Demosunu beğendiğim oyunları gidip Karanfilden alır oynar oldum. Hatta oyun bitirir oldum. Frp oyunların bana göre olduğunu anlayıp bi karakteri arkasından yönetmenin keyfini tattım :D O günlerimden vaz geçilmez oyunum American McGees Alice beni benden almıştı. Müzikleri aarı bir alem konusu ve ambiyansı bambaşka bi alemdi. Alice harikalar diyarında gibi bir masalı ailesi yangında ölünce kafayı yiyen Alice ile kabusa çevirmişlerdi. Severek oynamış ve bitirmiştim. Level dergisi tam çözümünü vermişti ama ben bakmamıştım ona hiç :D

Şimdi o dönemler geçti PS3 devrimiz başladı. Alır almaz kendime göre oyunlar araştırdım internette. Frp olmalı fantastik olmalı Japon havası olabilir, dövüş olsun ama askeri olmasın vs... Hiç tereddütsüz aldığım oyun Ninja Gaiden Sigma 2 oldu.

Gerçekten mükemmeldi. Grafikler karakterler silahlar hareketler vs. Şahaneydi. Bi arkadaşım oyunun en şiddetli oyunlar listesinde ilk 10 da olduğunu söylemesi bile beni etkilemedi. Ben Hayabusa ninjaları yada yaratıkları öldürdükten sonra silahını yerine yerleştirmeden önce üzerinde kanı silkeleyişini sevdim. Ben her bölümde bir bossla savaşıp yeni bölüm heyecanını tatmayı sevdim. Ayanenin mor saçlarını uzaktan atıp patlattığı çiçekli bombalarını, Japon temalı mekanlarını, Momijinin çift sıçrama hareketini uzun silahını sevdim. ehem ehem..Neyse... Öte yandan bayan karakterlerin vücut hatlarından ve bu hatların en ufak harakette hoplayıp zıplamasından oyunun erkek zevkinegöre yapılması beni tiksindirdi! Her oyunda yaşamak zorunda olunan birşeymiş gibi mutasyona farklı noktalarından uğramış bayan karakterleri kontrol etmek erkekleri neden cezbeder ve oyun firmaları bu konuda neden ısrar eder anlamam!!! Bunun için de oyunlar var gidip onları oynasınlar...

Hiç bitmez sandım ama bitti. Öyle bölümler sonlara doğru öyle bosslar vardı ki hiç geçemeyeceğim sandım. Elimde ne büyü ne iyileştirici kalmış bitek silahlarım. Ama bitti işte. Sonra girdim sattım gittigidiyorda. İşin eğlenceli tarafı alan kişi de bir bayandı :))

Oyundan keyif aldım şimdi onun kadar sevebileceğim bir oyun bulabilir miyim bilmiyorum. Demolar indirip oynayıp öyle alacağım. İlk göz ağrım Alice'in PS3 oyunu çıkacak seneye. Heyecanla onu bekliyorum. İşte onu alırsam satmam.
Lütfen tadından yenmez bişey olsun beni eskiye döndürsün...

Bi de ikinci bir kol alırsak Tekken alıp önüme gelenin ağzını burnunu kırmak istiyorum. Geçen Assasin serisiniönerdiler incelemedeyim... Alice çıkana kadar oyalayıcım olabilir... :)

6 Şubat 2010 Cumartesi

Alacakaranlık / Twilight (Kitap Film ve Manwha)

Şu anki gençliğin yeni saplantısına öyle bir ön yargıyla yaklaştım ki.. Fantastik kurgu seven zamanında deli gibi Angel ve Buffy izleyen ben, konunun beni çekeceğini bile bile erteledim... Çünkü bu kadar satan best seller olan bir kitabın beni memnun etmeyeceği gibi bir düşünceye sahiptim. Böyle çok tutan kitaplardan memnuyetsizliğim pek sık olur. Ama bu sefer farklı oldu galiba..

Cullen Olayım Edward...


İlköğretimden başlayarak lise üniversite ve devamını da kapsayan yaş sınırları içinde geneli bekar hemcimslerimin neden Edward Edward diye sayıkladıklarını kitabı okur okumaz anladım. Bizden olan ve bizi bilen bayan yazarımız esas oğlanı öyle bir döşemiş ki resmen sayıklansın diye. Her genç kızın gönlünde yatan aslan artık vampire dönüşmüş. Bu esas oğlan tam hayallerdeki gibi. Öncelikle vampir iken yani aslında bir katil olması gerekirken bu isteğini engelleyerek hayvanlarla beslenme yoluna gitmiş ve iyiler safında yerini almış. Dahası süper duper yani ekstra kuvvetli ve hızlı. Sevdiği kızın hayatını her yönüyle defalarca kurtarabiliyor. Bir kızın kendini yanında güvende hissedebileceği biri. Daha çok yazarım.. Mesela Bella'ya o kadar hassas davranıyor ki. Karşısındakinin kıymetli kırılgan narin birşey olduğunu hissettirerek. Ayrıca uyumuyor ve Bella'yı uyurken seyretmekten zevk alıyor. Bilindiği üzere her romatik filmin vazgeçilmez sahnesi sevgili uyurken aşık gözlerle onu izlemektir. Her kız uyandığında ona aşk dolu gözlerle bakan bir erkek bulma hayali kurar. Edward ile bu her gece yaşanabilir işte. Böyle böyle daha sayılacak çok şey var. Hak veriyorum Edward hayranlarına çünkü iyi şekillendirilmiş bir karakter. Fakat işin kötü yanı böyle her an her saniye sadece seni düşünen erkek ya romanlarda yada filmlerde olur.

Alacakaranlık Okurken...


Yer yer sıkkın zamanlar geçirdiğim bir dönemde beni başka bir alem taşıdığı için bu kitaba minnetarım. Keyifle okudum. Artık genel konuyu herkes bilse de şöyle bir özet geçelim. Kitap Bella adlı annesi yeniden evlendiği kocasıyla rahat rahat seyahat edebilsin diye çok sevdiği güneşli mekandan (bu güneş olayının üstüne bol bol basılıyor)babasının yaşadığı gün yüzü görmeyen yağmurlu ve soğuk kasabaya taşınması ve orada kendi gibi ailesiyle yaşayan bir vampir Edward ile tanışması ve anında aralarında filizleniveren aşkı anlatıyor. Güzel olan taraf Edwardın Bellayı sevmesi kadar onu deli gibi yemek istemesi ve sürekli kendini durdurmaya çalışması.

Kitabın ilk yarısı okurken beni bayar gibi olmuştu ama sonra alıştım. Konular Bellanın ağzından anlatılıyor ve onun duygu ve düşüncelerine o kadar çok yer veriliyor ki başta dedim bu bitmeyecek. Ama sonra alıştım ve bu durum hoşuma gitmeye başladı. Benim okuduğum hangi baskıydı bilmiyorum ama çok imla hatası vardı sinir oldum biraz :)

Yinede arkasında yazan yorumlarda yer alan son "10 yılın en iyi kitabı" gibi bir yakıştırmayı hakettiğine inanmıyorum. Belki orjinal hali edebi yönden çok çok iyi ama biz çevirisini okuduğumuz için o kadar etkilenemiyoruz. Yada bende bir problem var. Olabilir bilemiyorum..

Alacakaranlık İzlerken...


Kitabı bitirdiğimin haftasında dvd alıp izledim. Hatta ilk defa şımarıklık yapıp akşam 9 da Kocaya şimdi istiyorum bu gün gidip alalım bu gün izleyelim diye tutturdum o da beni D&R a götürdü :) Karakterleri kitabı okumadan önce gördüğüm için onlar hakkında bir yorum yapamayacağım. Yani hayallerimdeki gibi yada değildi vs gibi. Alice çok şeker o kesin. Öte yandan Rosalie'nin çok çok daha güzel olması gerek miyor muydu? Tam bir gençlik filmi, lise problemleri, balolar aşk meşk. Bunun vampirler ve gerilimle harmanlanması çok güzel. İşte bu yönüyle de bana Buffy'i hatırlatıyor. Vampir-insan aşkı ise Angel ve Buffyi :) Film güzel ama kitap çok daha güzel. Bazı sahnelerde kamera açısının sık sık değişmesi çok hoşuma giderken aşağıda görülen Edwardın Bellayı sırtlayıp uçar gibi göründüğü sahne 90ların süpermen filmlerini andıracak kadar dandik geldi :D


Kötü vampirlerin Bellayı atıştırmak(!) istediklerinde Cullen ailesinin savunmaya geçişinde aldıkları pozisyon ve kamera açısı çok rahatsız ediciydi.(Aşağıda resmi var) Çoook daha meydan okuyucu ve korkutucu olmalarını hayal ederken ben o sahnede güldüm :(( Sonra, ben orada Edwarddan bir hırlama sesi beklerken filmde sadece karizma sarsıcı kedi gibi tıslamalar duyduk...


Kitaba göre değiştirilmiş çok yer var ama bu da normal tabii. Okuma ve izleme mesafem yakın olduğu için film boyunca çok karşılatırma yaptım ve kitapta geçen olaylara göre çok eksik buldum. Arada durdurup Kocaya açıklama yapma gereği hissettim sürekli. Mesela film Bella'nın anlatımıyla başlasa da öyle devam etmiyordu. Keşke kitaptaki gibi onun duygularını filmde de duyabilseydik. Bella ve Edward'ın arasındaki aşkın gelişimi kitapta biraz daha yoğun işlenirken filmde yavan kalıyor bence. Sona doğru gelişen aksiyon sahnelerde kitapla farklılıklar arz ediyor. Kitapta Alice ve Carlisle'nin geçmişlerini öğrenebiliyoruz fakat filmde buna yönelik hiçbirşey yok. İlginç bir nokta ise kitaptaki karakterlerin teknolojiden filme göre daha uzak olması. Bellanın cep telefonu yok (hatta cep telefonu olayı Cullen ailesi Bella ile kaçarken ortaya çıkıyor) ve çok yavaş bağlanan bir modeme sahip bi desktopı var. Filmde ise cep telefonu olmayan yok (çağımıza uygun) ve önünde en gıcırından bir macbook (Bir çok amerikan filmine ve dizisine uygun):)

Sonuçta kitabını okuduğum ve filmini izlediğm için çok memnunum. Yeniay ile okumaya ve izlemeye devam edeceğim.

Neko'nun Unutamayacağı Sözler:

İngilizce yazdım çünkü Türkçeye çeviremeyecek kadar tembelim...

*Edward Cullen: Your scent, it's like a drug to me. You're like my own personal brand of heroin. (woaaww)

*Isabella Swan: About three things I was absolutely positive: First, Edward was a vampire. Second, there was a part of him-and I didn't know how dominant that part might be-that thirsted for my blood. And third, I was unconditionally and irrevocably in love with him.

*Edward Cullen: And so the lion fell in love with the lamb.
Isabella Swan: What a stupid lamb.
Edward Cullen: What a sick, masochistic lion. (Filmin ve kitabın özeti budur!!)

*Isabella Swan: Why did you hate me so much when we met?
Edward Cullen: I did, only because of wanting you so badly. I still don't know if I can control myself. (T_T)

*Edward Cullen: You don't know how long I've waited for you. :)

Manhwa mı? Okurum walla...

Muhtemelen scanlenmiş ziplenmiş yüklenmiş halini download ederek ulaşıp okuyabileceğim ama napalım, kitapçıda satıldı da biz mi almadık!!! Kitap ve filmden sonra şimdi de çizgiromanı yayınlanıyor. Ünlü manhwa çizeri (ben daha önce duymamıştım Koreli olmadığımdan mı, daha çok manga okuduğumdan mı, yoksa çizerlere dikkat etmediğimden mi bilinmez) Young Kim tarafından çizilecek ve İngilizce olarak yayınlanacak. İşin güzel kısmı ise filme nazaran kitaba sadık kalarak ilerleyecek ve çok daha fazla ayrıntı içerebilecek. İlk cildin Amerika'da 16 Mart'da yayımlanacağı bildirilmiş. Aşağıda internette yayınlanan renkli cilt kapağı, şu meşhur biyoloji labında geçen ilk konuşmayı içeren sayfanın örneği ve illüstrasyonlar var.

Bella filmdeki karaktere oldukça benziyor bence. Ama sanırım sıradanlıktansa biraz daha güzel bir karakter olarak resmedilecek :)

Bu sayfada görüldüğü üzere renklendirmeler dijital olarak yapılıyor. Çizimler sadece manga veya manwha havasındansa amerikan çizgi romanlarını da andırıyor. Ben açıkcası biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü yapıştırma ile yapılan manga tonlarını her zaman daha çok sevmişimdir. Edward karizmatik çizilmiş ama filmdeki karaktere pek benzemiyor. Benzemek zorunda da değil zaten :)

Soldan sağa sırayla Edward, Jacob ve Bella'nın illüstrasyonları...


Okurken karşılaştırma yapmak çok keyifli olacağa benzer... Kıyafetler acaba biraz daha mı gotik olacak. Bellanın fırfırları ne öyle yaa...

Son olarak: Bu yeni saplantımdan çok memnunum. Böyle bir yazı yakında Yeni Ay kitap ve filmi için de olur sabreder okursanız ne mutlu bana :) Filmin DVDsi çıksa da alsak :)))

4 Şubat 2010 Perşembe

Aslında Özgürsün


Bitireli biraz oldu ama anca yazacağım çünkü hiç heveslisi değilim... Duygu Asena'nın internetten online olarak yazıp okurların tavsiyeleriyle devam ettirmek gibi bir gariplik yaparaktan yazdığı bu kitap maalesef şimdiye kadar okuduğum en faydasız kitaptı :(( Devamında yazacaklarım okuyup beğenmiş olanlarınızı belki incitebilir o yüzden şimdiden uyarayım...

Kitap Belgin ve Berna adında iki bayanın aralarında geçen konuşma şeklinde ilerliyor. Sohbetleri, mektupları telefon konuşmaları vs. Biri evli, evlenmek için üniversiteyi bırakmış boyuna ilgisiz kocasından yakınan, kendinde bir sorun görmeyen, yeni bir heyecan bulup bulmama konusunda karasız, lisedeki oğlunun gey olmasından korkup kendinden büyük bir kadınla birlikte olduğunu öğrenince rahatlayabilen, sonra kendisiyle ilgilenen biri olunca çevre örgütüne giren ve birden sayısız başarılara imza atıveren ve bana bomboş gelen bir karakter. Öbürü ise bekar ama sayısız kişiyle yatıp kalkabilen, işinde başarılı, ilişkide özgürlüğü savunan, iki tarafında kısıtlanmaması gerektiğini düşünen ama aldatılınca sevgilisine tekmeyi basan, çılgınlık yapmak için sapıklık yapabilenlerle bile çıkan, sonunda bi tarafının üstünde 180 derece dönüp kitap boyunca tükürdüğü herşeyi yalayan daha da bomboş bir karakter.

Okurken beni tek motive eden şey aman başladım bitireyim bari fikri idi. Yani tek bir nokta yok ki devamını merak ederek geçirilecek! Sağlam bir yere varamayan sonlar, acayip acayip yan karakterler. Ne bileyim ya hiiiç sevmedim. Kitap boyunca "Neden böyleyiz biz kadınlar Berna...", "Aslında neden şunu yapamıyoruz Belgin..", "Biz kadınlar neden..." "Neden" neden ve nedeeen... şeklinde bitmek bilmez ve bir yere varmaz muhabbetleri daha da çekilmez kılıyor kitabı... Asla mantıklı gelmeyen sırf mutlu bitsin diye bağlanmış ilişkiler de cabası...

Kitabın sonu zaten berbat! Herşey mutlu sona bağlanır mı ya. Evli bayanımız kocasını aldatsaydı yuvası dağılsaydı pişman olsaydı yalnız ölseydi falan belki daha bile güzel olabilirdi. Yada öbürüne şaşırtıcı birşeyler olsaydı. İyi ki gelmişim sonuna falan derdim.. Kitaba müdahale eden çok olunca herkes mutlu son istedi herhalde.

Okurken bir sahnede sanki bunun filmi vardı da ben de o sahneyi izlemiştim gibi geldi. Ama buna dair bir bilgi bulamadım nette. Sanırım genel olarak kitabın vermek istediği mesaj kadınların da güçlü olduğu ve isterlerse herşeyi değiştirebilecekleri.. Aslında bilmediğimiz birşey değil. O halde neden bize söylenmesi gerekiyor. Neden kendimiz anlamıyoruz. Neden herşey mutlu sonla bitsin istiyoruz. Neden neden neden.. =P Off çok sıkıcı...

Kısacası beğenmedim.. Liva bu kitabı verirken değil de bitirmek üzereyim diyince suratını ekşittiği için de teessüf ediyorum... Okuyup beğendiğim kitaplar da var yakında onları da yazacağım...

Mimlene mimlene ne hale geldik...



Bu şarkının aslı boşvere boşvere değil miydi ya. Neyse canım amaaann.. Blog dostum Eva'dan bir mim daha geldi hemen özenle sunulur...

Kendimle ilgili 7 şey:

1) Anime manga ve fantastik kurguyu çok severim.

2) Çok iyi koku alırım, kötü kokuya dayanamam yazın yanımda terlemeyin gözünüzü seveyim...

3) Hazır cevapımdır. Hele kızarsam çok pis lafı gediğine oturturum ama bu özelliğimi konumum itibariyle biraz dizginledim. Millet çok kırılgan yahu...

4) Tiklerim vardır. Şöyleki; yanımda biri caggır cuggur sakız çiğnerse dirseğimi suratına patlatasım, şapırdata şupurdata yemek yese boğazını sıkasım, horlasa yastıkla boğasım, ortamda yeterince gürültü varken oraya buraya periyodik olarak vurarak ses çıkartanları o vurdukları yere gömesim ve uyumaya çalışırken tik tak ses çıkartan saatleri camdan dışarı fırlatasım gelir. >:( Şiddet içerikli bir insan mıyım? Yoo hiç de değil :)

5) Çok genç gösteririm hatta şuna küçük diyelim. Ne evli olduğuma nede çocuğum olacağına kimse inanmaz. Üniversitede falan zannediyorlar beni. Ben memnunum bundan anne olunca da değişeceğini sanmam...

6) Alakasız olaylardan alakasız çağrışımlar yaparak alakasız şeyleri hatırlama gibi bi huyum var. Atıyorum birinin söyledği birşey bana eski bir arkadaşımı, ondan onunla gittiğim yeri, ondan o yerdeki yemeği, o yemekten başka bir anıyı ondan onu ondan onu hatırlatır. Sonra bunu ben nerden hatırladım diyip en başa geri gitmeye çalışır eğlendirirm kedimi :)

7) Çok mimik yaparım benim anime karakteri olduğumu düşünenler var :))

Ohh bitti.. Ben de her zamanki gibi Asya'ya pas atıyorum. Yine de yapmak zorunda değilsin haberin olsun...