27 Eylül 2009 Pazar

Lost 5. Sezon


Bölümler elimde dururken izleyemedim bir türlü. Koca'yla beraber izlemek istedik hep ondan. Ya müsait olmadık ya onun uykusu geldi. Geçen isyan ettim yeter ben başlıyorum artık diye tamam dedi izleyelim.

Her bölümde daha da bir şaşırıyorum. Sürekli durdurup tartışıyoruz yorum yapıyoruz. Genelde ben çözüyorum anlamsız yerleri ama neyse :P Zamanın atlayıp durması anlamayı zorlştırıyor bazen. Fransız kadının geçmişini görmek beni çok heyecanlandırdı. Nedense ambarı buldukları zamanki kadar keyiflendim :D Taa önceki sezonlarda olan şeyleri bile bağlayabiiyoruz bu sezona. Süper. Mesela biz daha 5. bölümdeyiz ama Shenon ve Said Michaelin oğlunun büyük halini görmüşlerdi muhtemelen bu zaman atlamalarından kaynaklanıyordur. Sadece ada dışında geçen bölümler beni sıktı biraz :) Bakalım neler olacak :D Ben olsam oturup hepsini izlemiştim şimdi. Koca ise günde en fazla 3 tane izleyelim yayalım istiyor. OK!,

John Locke dan hala nefret ediyorum! Jack'in babası olayını hala anlayamadım :P

26 Eylül 2009 Cumartesi

Yeni buton







Buton yaptım kendime. Çok şirin oldu =D
Okuduğum kitapları, mangaları dergileri vs. yazdığımda altına ekleyeceğim :D

25 Eylül 2009 Cuma

Hanamaru Youchien (Dünya tatlısı bir manga)



Çok zamandır beni bu kadar kahkahayla güldürebilecek birşey okumamıştım. Gerçekten şahane! Çok komik ve çok şeker. Çizim kalitesine diyecek yok. Karakterler çok tatlı çizilmiş, ifadeler süper verilmiş. Çok yazık ki sadece 4 chapter İngilizceye çevrilmiş. Aslen 60 tane falan var sanırım. Animesi yayınlanacakmış 2010 da. Onu da bulmalı izlemeliyim :D




Olaylar bir kreşte okuyan 3 küçük kızın çevresinde gelişiyor; Anzu, Koume ve Hiiragi. Bizde çok nadir raslanır haliyle kreş öğretmenleri bir erkek; Tsuchida.U faklıklardan Anzu öğretmenine aşık ve kendine öyle bir güveni var ki sormayın. Maalesef Tsuchida Anzunun safiyane aşkının farkında değil ve normal olarak yaşıtı olan başka bir kreş öğretmeni Yamamoto'ya aşık. Koume son derece utangaç, Hiiragi ise inanılmaz bilgiç. Mangada rahatsız edici hiçbirşey yok. Umarım anime de öyle olur. İlk sayfa sizi kesinlikle aldatmasın.Herşey son derece saf ve temiz duygular üzerine =D Gerisini beğenirseniz Buradan online olarak ve İngilizce siz okuyun...

Beni hala güldüren bazı sayfalar:



Asla vazgeçme Anzu aslaaaa...

21 Eylül 2009 Pazartesi

Mimmmmm

Halet-i Ruhiyem adli blog sahibi Afet-i Devran beni mimledi. Cevaplamam biraz uzun sürdü ama yazdım genede birşeyler... Anladığım kadarıyla yukarıdaki resmi eklemem, kendimle ilgili 7 ilginç şeyi yazmam ve gene 7 kişiyi mimlemem gerekiyormuş.

Neymiş beni ilginç kılan 7 şey: (Aslında çok sıradanım ama neyse...)
1. Rengi değişen gözlerim var :D Çakır yada yeşil diyo bazıları ama giydiğime ve vuran ışığa göre değişir. Gri göründüğüne dair şahit bulabilirim size =D

2. Kulaklarımı oynatabiliyorum :P Bunu söylemekten yıllar önce dayım beni bozunca vazgeçmiştim ama burada 7 yi doldurmam gerek.

3. Çok komik ama dilimin ucunu az zorlarsam burnumun altına azıcık değdirebiliyorum :P Sivri dilliyim belkide :D

4. Dizileri filmleri öyle bir anlatırım ki izlemiş gibi olursunuz. Replikleri birebir söyler mimikleri de eklerim. Sabırla baştan sona kronolojiyi bozmadan anlatırım. İzlemenize gerek kalmaz..

5. Acıkmadan susamadan wcye gitmeden saatlerce resim yapabilirim. Motivasyonun flow basamağına çıkar zamandan mekandan soyutlanıveririm...

6. Gördüğüm her karmaşık dokuyu birşeylere benzetirim. Bulutları tavşanlara benzetmek gibi değil, duvardaki sıva lekesi, yere vuran ışık hüzmesi, halıda normal gibi görünen desen bana bambaşka şeylere dönüşür. Tuvaletimin duvarında klozete oturmuş arkası dönük bir çocuk, annemin perdesinde gülen dekolteli bir kontesle tay kafası var mesela :P

7. Aklımda bişey daha vardı ama unuttum :P Şunu yazayım bari: Palyaçolardan korkuyorum. Alışveriş merkezlerinde falan çıkıyolar bazen karşıma,ellerindeki balonları patlatıp dövesim geliyor, sanki içlerinde çocukları kaçırmak isteyen kötü insanlar var gibi geliyor bana.

Şimdi benim öyle mimlemek istediğim 7 kişim yok.
Sadece Asya'yı mimliyorum. Hadi bakalım Asya döktür güncene... :)




19 Eylül 2009 Cumartesi

Yeter Artık!!


Ya bana gına geldi bu Gariboğlu haberlerinden. Yakında hepimiz kusacağız yani. O kadar suyunu çıkarttılar ki biri dur desin artık. Kızın anası babası bi tarafa Gariboğlunun surati öyle bir işlendi ki kafamıza kim nerede görse şak diye tanıyacak neredeyse. Magazin programlarında gündüz programlarında bile malzeme oldu. Diğer cinayetlerden ne farkı var? Haber değeri bile taşımadığından (!) yayınlanmayan cinayetler biliyorum çok daha canice olanlar. Küçücük çocuklara yapılan şerefsizlikleri biliyoruz, hangisinin yüzünü gördük be. Görseydik de her karşımıza geldiğinde tükürseydik. Herkes kuru bi nefret taşıyor Gariboğluna o nefreti daha çok hakedecekler var. Pirim verilsin istemiyorum artık bu haberlere.

Her türlü Bizans oyununun dönebileceğine inandığım ülkemizde, bu konunun bu kadar haber yapılmasının altında ne yatıyor acaba diye düşünmeden edemiyorum. Medya neden sarıldı bu kadar. Evet çok acı gencecik kız ama bunları özel yapan nedir? Yakalandı zaten cezasını çeksin!! Geçen bide pankart mankart asmışlar. Haberciler olay çıksın da çekelim yayınlayalım diye yapmış bile olabilirler. Yok kardeşi koşmuş çıldırmış bilmem ne. Bu ne ya.. Adam yakalandı saçı sakalı kılı yediği içtiği bile haber oldu yok artık! Yok mu bunun bi yasağı masağı ya sussunlar artık! Duymak da izlemek de istemiyorum!!!

İyi Bayramlar

Herkese sevdikleriyle geçirecekleri şeker tadında bir bayram diliyoruuuumm..... =))

17 Eylül 2009 Perşembe

Sıdıka Hanım


Dizi dizi Naşide Gökbudak imzalı cep kitaplarını gördükçe hep içim gidiyordu. Alsam hepsini okusam diye. Sonra elime Sıdıka Hanımı aldım ve olayların Elazığ'da geçtiğini öğrenince benim için okunma ihtimali daha da arttı. Annemin Elazığlı olması ve benim oraları çok sevmem hasebiyle aldım okudum kitabı...

Açıkçası yazarın diğer kitaplarını okumayı düşünmüyorum. Fazla yalın bir dili var. Kullanılan zaman bir oraya bir buraya atlayabiliyor. Dahası beni çok rahatsız eden tekrarlar var. Yayınlanmadan önce kimse okumamış hissi verdi. Mesela Fikret adlı çocuğun çok zeki olduğu ve muallim olacağım diye tutturması 3 kere, Sıdıka'nın kızının ipek yaparken böceklere üzülmesi 2 kere geçiyor. Zaten çok da gerekli olmayan bu ayrıntıların döne döne karşıma çıkması sinir etti beni. En önemli karakterlerden Lamia'ya Sıdıka kendi köyüne taşındıktan sonra ne olduğundan haberimiz yok. Bi anda küt diye konusu kesildi.

Öte yandan hikaye dokunaklı ve gerçekten yaşanmış. Fakat bu hikaye daha etkili bir şekilde kaleme alınabilirdi diye düşünüyorum. Beko'nun yaptığı fedakarlıklar, yıllarca o aşk için karşılıksız beklemesi aslında çok etkileyebilirdi beni. Basit bir roman olarak kalmış maalesef. Bu kitap yazarın ilk kitabıymış belki zamanla geliştirmiştir romanlarını ama ben bunu asla öğrenemeyeceğim :P

NOT: Biri Naşide hanıma söylesin kitabın ardına koyduğu fotoğrafını değiştirsin! Çok güldük biz Livayla :P Henüz görmediyseniz ilk kitapçıda görebilirsiniz :)





13 Eylül 2009 Pazar

Kim kimmiş gördüm bildim!


O kadar sıkıntılı bir haftaydı ki geçen hafta. Ergenlikte görmediğim sivilceleri gördüm yüzümde. Öyle böyle değil. Bir kalp ameliyatı atlattık. Çok korktum bişey olacak diye ama şimdi iyi çok şükür. =D

Tam İstanbul'a gidecektim o hafta. Planlamıştık kocamla hem iş hem gezme 1 hafta kalıp gelecektik ama iptal oldu tabi. Canımız saolsun. Ama beni geren bu zor zamanda çevremdeki insanları tanımam oldu. Arkadaşlara sordum işimi halleder misiniz diye mırın kırın işte ne biliim ııı neyse, gidemezsen giderim peki vs.. Gümbür gümbür tamam lan ver ben halledeyim, ne demek, tabii diyemedi kimse ya. Deli oldum! Zaten gidecek orada olacak olanlar var. Birinin fobisi var neyse de, bir diğeri gevrek gevrek emeğe yatmak ister. En çok da ona dellendim! Töbee töbee.. Çok sinirlendim çok. Gına geldi millete ısrar etmekten rica etmekten. Bozdum kafayı aldım gece 12.30 biletimi günü birlik gidecem işimi halledip gelecem. Ramazan ramazan suyum çıkacak biliyorum ama artık sinir oldum hepsine. Zaten bi yandan hastaneye gidip geliyoruz. Neyse. Hastaneden eve dönüyoruz çantamı hazırlayacağım telefon geldi. Bi arkadaşın arkadaşı göndersin ben hallederim demiş. Derya kadar tanıdığım bana burun kıvırırken hiç tanımadığım bilmediğim insan aldı çatır çatır btirdi işi dünya kadar stresten yorgunluktan kurtardı beni. İnanamadım. Borçlandım bilmediğim birine...

Şu dönemde kimin ne olduğunu çok iyi gördüm tanıdım bildim ve unutmayacağım. Mesela ben çözüm bulabilmek için kara kara düşünürken hiç beklemezken gelip bana sarılan herşey yoluna girer diyen bir arkadaşıma daha yakın olacağım artık. İlaç gibi geldi. Liva beni hiç şaşırtmayarak ben dert yanarken, o vakitte İstanbul'da olmakla alakası olmasa da eşine sen git de halletsene diyecek kadar dosttu bana. Asya benimle beraber çözüm bulmak için kafa patlattı, benimle beraber ısrar etti arkadaşlara. Ve gördüm kimler iş arkadaşı olmaktan öteye gidemeyecek, kimler zor zamanlarında benden yardımı haketmeyecek. Ama ben genede böyle yapamam diye düşünüyorum.. Kim bilir...


Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin! Kimseyi de gerçek dostsuz bırakmasın!!! O kadar...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Tim Burton's Alice in Wonderland

Tim Burton çok anormal bir adam!! En az kendi kadar anormal filmlerine bayılıyorum. Çok büyük bir heyecanla bekleiyorum Alice'i. Aşağıda netten bulduğum resimler var. Ne kadar şahane bir film olacağı resimlerden ortada! Dahası 3D olacak =D Sevindirik oldum ^^

Alice'siz çay saati düşünülemez; (Mia Wasikowska)

Madhatter tabii ki Jhonny Depp. Tim Burton'ın vazgeçilmezi. Çok çatlak olmuş yaw. Nette birisi Madonnaya benzemiş demiş :D Doğru olabilir;


Beyaz Kraliçe; (Acemi prenses ve Devil wears Prada'dan tanıdığımız Anne Hathaway)

Kupa Kraliçesi; (Yine bir vazgeçilmez Tim Burton'un eşi Helena Bonham)


Tim Burton'un hayal gücünün sınırsızlığı;


Güllerdeki yüzlere dikkat;



Şimdi de kostümlere yakından bir bakalım... Alice'in elbisesi;


Madhatter'in kostümü ve şapkası;


Beyaz Kraliçenin Elbisesi. Çok şık çok;


Kupa Kraliçesinin elbisesi;


Bunlar da extra;

Çay partisi masası. Oohh kekler pastalar fincanlar...


Güller ve yüzler tekrar;



Oww resimlere bayıldım ben çok severim bunu acaba fragmanını nerden izlerim derseniz burada , Bu resimler bana yetmez kostümlerden ve materyallerden dahasını görmeliyim derseniz burada bulabilirsiniz.

Alice'i oynayan karaktere pek ısınamadım henüz. Daha masum daha küçük olmalıydı. İzleyince göreceğiz bakalım...

Vee kendisi nasıl unutulabilirki? Karşınızda Cheshire Kedisi;


Çok eğlenceli olacak çoookkk!!! Lay lay laaayyyy...

Elveda Gülsarı

Liva verdi bana bu kitabı. Oku da ağla dedi. Ama ben hiç ağlamadım. Bol bol hüzünlendim..

Gülsarı adında doğuştan cins yorga bir at ile Kırgız eğitimcisinin hayatını anlatan bir roman. Özeti internette birçok yerde var.O yüzden anlatmayacağım. Ama Cengiz Aytmatovun ne kadar güzel yazmış olduğunu anlatabilirim :) O ata binmek o bozkırlarda koşturmak kulağımda bi bozlak sesi varken beyaz dumanın arkamda kalışını hissetmek istedim her sayfada. Tanabayın geçmişi, gençliği, mutlulukları, hataları, pişmanlıkları beni etkiledi. Bir insanın ortak bir dava uğruna tüm hayatını harcaması ama sonunda kıymet bilinmeden uzaklaştırılması ne acı. Yaşlanınca sonumun ne olacağını çok merak ediyorum. Yaşlanabilecek miyim onu da merak ediyorum....

Nur içinde yat Cengiz Aytmatov...

8 Eylül 2009 Salı

Üç-buçuk


Çocukluğumdan beri böyle korkup dehşete kapılmamıştım. Allah'ım bir daha yaşatma bana noolur böyle korkular.

Yoğun bir günden sonra telaş içinde yemek yapan bir ben ve 4ünün de dolu olduğu, kayınvalidemin kayınpederimin ve eşimin beklediği yemekleri pişiren ocağım. (misafirlerimden sonra bahsedeceğim) Kocam yardım ediyo giriyo çıkıyo vs. Tefal clipsomun büyük boyuyla mercimek çorbası yaptım, küçüğüyle tavuk patates haşlıyorum. Okadar güveniyorum ki hiç düdüklü korkum yok yani. Reklamda döne döne diyo "güvenli kapağı buhar boşalmadan kesinlikle açılmaz!!". Neyse düdükçaldı. ben buharı boşlasın diye bi çevirdim kapaktaki bölmeyi Amman Allah'ım oneee... Tavuk haşlanırken köpürmüş ben unuttum onu :( Bu bir püskürtmee bir acayip sesler. Kıvamlı bir su düdklüden tavana deli gibi fışkırıyo. Çorbanın altı yanıyodu aleve bişeyler olmaya başladı yağlı su deydikçe. Bi dehşete kapıldım aklım gitti geldi yani. Önce çorbanın altını kapatıyım die ocağa yaklaştım sonra püskürtme sesleri arttı. Bi anda filmşeridigeçti gözümünönünden, düdüklü patlamış benim yüzüm gözüm yanmış, doktor bu yaraların izi geçmez diyo! Off dedim neolacaksa olsun ben tabanları yağlayayım. Çığık atamıyorum serde beceriklilik var. Çıktım holde sırtımı dayadım dolaba bekliyorum patlama sesini. Ama titriyorum gözlerim doldu. Biraz sonra sesler nomale döndü ben mutfağa girdim ki batmış heryer. Tavuğun suyu önce tavana sonra buzdolabının üstüne yerlere heeerr yere bulaşmış.
Reklam doğru yani. Boşalmadan açılmadı kapak, düdüklü patlamadı da, ama o minnacık buhar deliği bana o korkunç akşamı yaşatmaya, üçbuçuk attırmaya ve mutfağımı batırmaya yetti. Acele silebildiğim kadar sildim. Eşim nerdeyse düşüyodu yağdan =D Yemeği kurtardık ama. Eşim dışında kimse de bişey anlamadı :P