10 Aralık 2012 Pazartesi

Muhteşem Akıllı Telefonların Çocuklardaki Yan Etkileri


  Bilgisayarın ve internetin gelip de cuk diye hayatımıza kurulduğu günden itibaren tartışılan önemli konulardan biri de sebep olduğu bağımlılık duygusu. Evde bir şeyi ararken CTRL+F tuşuna basma isteğinden tutun da bulamazsan nasılsa başka bir yerden yenisini bulabilirsin (sanki başka yere de kaydetmişsin de o kaynaktan edinirsin)hissiyatına, bilgiye anında ulaşıp anında paylaşma sayesinde çok bilir görünme şımarıklığına kadar say say bitmez davranışlar halinde yer etti hayatımızda. Her gün bir fasıl bilgisayar başına oturmadan edemez olduk. Kötü bir şey değil bu aslında, zamandan tasarruf sağlar günlerce uğraşarak yapacağımız şeyi daha az emek harcayarak gerçekleştirmemize olanak tanır.
  O bir yana, işin boyutu akıllı telefonlar ve tabletler gelince bambaşka bir hal aldı. Koca bilgisayarlar artık cepte, her an elimizin altındaydı. Telefon görevinin üstüne bize sıkılınca oyun oynamak, internette sörf yapmak, yeterince geniş ekranlarında dizi-film izlemek, fotoğraf çekmekle kalmayıp paylaşmak, kitap okumak gibi bir sürü avantajı olan rengarenk bir dünya sundular.
  Teknoloji çağında doğmuş ve bizim dönemimizce şanslı addedilen çocuklar da bu nimetten nasiplerini aldılar. Mesele kendi çocuğu olunca ebeveynlerin kendini durduramayacağını çok iyi bilen şirketler o minik parmakların idare edebileceği uygulamalar ürettiler. I-phone için satılan uygulamaların neredeyse yarısının çocuklara yönelik olduğunu biliyor musunuz? Son sürat bunları indirip çocuklarına veren biz ebeveynler ise bir araya geldiğimizde -1 yaşındaydı iphonun tuş kilidini kendisi açtı-, -Benim ki A oyununu çok iyi oluyor-, -Benim kıza puzzle oyunu dayandıramıyoruz-, -Şu videoyla saymayı renkleri zırtı zibili öğrendi- veya -Bak şu app çok güzel sen de indir oynasın- şeklinde cümleler kurar olduk. Neden olmasın ki.. Gidip dünya kadar para verip alacağımız puzzleların alası vardı cebimizde. Bilmem kaç megabyte çizgi-film, eğitici video, şarkı da cabası. Çok pratik kolay ve oyalayıcıydı. Dışarı çıkınca durmayan çocuğa, arabadaki çocuğa, sinir krizi geçiren çocuğa, seni arkadaşınla 2 kelime konuşturmayan çocuğa, evde seninle oyun oynamak için çekiştiren çocuğa bire birdi telefonlar-tabletler.
  Ama bir nokta vardı her zaman göz ardı edilen. Herşeyin fazlası zarardı. Sen bir oyuncak almak istediğinde ne gerek var bizim zamanımızda bu mu vardı diye cevap veren zihniyet çocuğun eline cep telefonunu verip kullanışını hayranlıkla izlerken kendi zamanında var olanlardan da esirgedi onu. Dışarıdayken eline verilen cihaz onu keşfetmekten, evde verilen sosyallikten esirgedi. Merak duygusunu, gözlemlemeyi, incelemeyi, yaşayarak öğrenmeyi köreltti. Montessori eğitimi uzmanı bir okul öncesi öğretmeni arkadaşımın dikkat çektiği nokta bunun bir başka noktası. Çocuklar onlara geldiklerinde sayıları, renkleri ve hatta okumayı biliyorlar lakin kalem tutamıyor, puzzle yerleştiremiyor ve makasla kağıt kesemiyorlarmış. En büyük etkenin her daim elimizin altında olan teknoloji olduğundan hemfikirdik.
  Çocukları teknolojiden uzak tutmak mümkün mü? Bir dağ evine yerleşip elektriksiz mi yaşayalım? Tabii ki hayır. Ama her şeyi sınırlamak bizim elimizde. Her daim evde önüne sunulmuş eğlenceli bir dünya varken okula gitmek istemeyen çocuklar yetiştirmek de, her şeyi kararında yaşama ve tatmin olma duygusuna sahip çocuklar yetiştirmek de bizim elimizde. Ben ikincisini tercih ediyor kızımın iphoe veya ipad kullanımını sınırlıyorum. Kullandığımız uygulamaları özenle seçiyorum. Sen yerleştirmeden şak diye oturan puzzleların yapamadığını gerçek puzzlelarla yapmaya çalışıyorum. Bırakmak istemediğinde ne mi yapıyorum? Ya sevdiği kitaplarından birini alıp çok eğlenerek okuyorum yada oyuncaklarıyla ballandıra ballandıra oynuyorum. Böyle bir durumda bırakıp bana katılmaması mümkün mü hiç?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder