29 Aralık 2010 Çarşamba

Ice Princess & Knowing

Amanın nasıl olduysa oldu ben aylar sonra bir film izleyebildim. Hem de baştan sona. Hatta yetmedi sonra bir tane daha izledim. Arada kızım uyandı geri uyuttum tabi. Sagolsunlar izleyiciler (annem ve abim) anlayış gösterdiler ben dönene kadar beklediler. Önce annemle oturduk buz prensesini izledik. Uzun zamandır beklettiğim bir filmdi. Daha sonra abim gelince de Kehanet'i izledik. Hemen açıklıyorum:

Ice Princess_Buz Prensesi

Tam bir anne kız filmi. Kadın filmi, gençlik filmi. Annem ve ben böyle filmleri izlemenin hastasıyız. Zihnini yormadan sakin sakin önünden güzel kareler geçer, aşk, mutluluk, başarı, yer yer sıkıntı ama her zaman mutlu son. Ağzımızda tatlı bir tebessümle bitrebileceğimiz bir filmdi. Keyifle izledik. Casey adlı güzel genç kızmızın üniversite bursu alabilmek için orjinal bir Fizik projesi hazırlaması gerekir ve yapmaktan hoşlandığı buz pateni hareketlerini fiziksel olarak incelemeye başlar. Böylece aslında içinde var olan gerçek tutkusunu bulur. Anne ile kız derken, annenin hayalleri ve psikolojisinin kızının hayatını nasıl yönlendirdiği veya yönlendirmeye çalıştığı yansıtılıyor filmde. O esnada ben kadın ne kadar bencil diye düşünürken annem kızının geleceğini düşünüyor, hayalleri böyle gibi mantıklı bir açıklama yaptı. Kendimi düşündüm kızım bir heves uğruna üniversiteyi reddetse ne derdim acaba. İzlemesi kolay, empati kurması zor vesselam.

Kehanet_Knowing

Konusu şöyleydi: 50 yıl önce bir okulda zaman kapsülü hazırlayıp tüm öğrencilerden 50 yıl sonrasını resmetmeleri isteniyor ve bu metal kapsüle konup okulun bahçesine gömülüyor. Bir kız öğrenci ki fikir de ondan çıkmış, resim yapmak yerine hızla sayılar yazıyor sayfaya. 50 yıl sonra kapsül açıldığında bu kağıt Nicolas Cage tarafından canladırılan (pek sevmem kendisini aslında)John'un her gerilim filminde yer alabilecek donuk bakışlara sahip oğlunun eline geçiyor ve film şekillenmeye başlıyor. Bana saçma gelen o kadar çok nokta vardı ki. Mesela 50 yıl öncesinde kız ortadan kaybolduğunda o kadar gelişmiş okulda elektrik yok mu ki el fenerleriyle arıyorlar. Karanlık daha geriyor insanı onu mu vermeye çalışmışlar. Sonra John'un kağıtta yazan numaraların anlamını çözme sahnesi rezaletti. Hımm şurda elma buldum yiyeyim bari edasıyla, hımm bu böyleymiş dur gideyim de bir tahtaya yazıp bakayım... Mimik yok heyecan yok. Flashforwarddan sonra çok fos geldi yani. :) Öte yandan hangi mantık 2 tane küçük çocuğu gecenin bir yarısı karanlıkta ormanın içinde arabada yalnız bırakır da tenha kulubeye girer. Ben yapmam şahsen.

Şahsımca cevap bulamamış sorular da mevcut. Mesela bu erkek çocuk eline kağıt geldiği için mi seçildi yoksa seçilmişti de ondan mı kağıt geldi? Seçilen kız çocuğu önceki kızın torunu olmak zorunda mıydı? Filmin sonuna doğru dünyadan uzaklaşan araçlardan neden sadece biri çocukları taşıyordu, diğerlerine ne oldu, boş muydu? Boş gideceklerse niye gelmişler niye gidiyorlardı?

Karanlıkta fıs fıs konuşup bir görünüp bir kaybolan beyaz suratlı kara giyisili adamları gördükçe ense tüylerimizde bir hareketlenme olsa da film bence vasattı. Zaten o adamların ne olduğunu bir türlü kesinleştiremedik. Haaa melekmiş bunlar, haa yok yok uzaylııı, aha bak kanatlılar melek, yok ama suratları uzaylı gibii.. Neyse ne işte.

Herşey bir yana filmin sonu aman iyi neyseki böyle dedirtti. Şimdiye kadar tüm felaket filmleri insanlığın kurtulması ile bitiyor beni sinir ediyordu. Hiç mi kopmayacak kıyamet canım. 'everyone else'in başına gelecek geldi ve iki çocuk başka bir yerde ellerinde tombiş beyaz tavşanlarla kaldılar. O tavşan mantığını da anlayabilmiş değilim. Üremeyi onlardan öğrenecekler herhalde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder